Bölüm şarkısı; Seni Seviyorum- Bora Öztoprak.
Silahlarla tanıştığımda çok küçüktüm. Hatta babamın tabanca taşıma sebebinin, bizi masallardaki korsanlardan korumak olduğunu sanıyordum. Ta ki; onun, gözünü kırpmadan birini öldürdüğüne şahit olana kadar.
Beş veya altı yaşlarındaydım. Dadımla bahçede saklambaç oynuyorduk. Esma Anne dizlerindeki kireçler yüzünden çok zor yürürdü ve beni bulmak ihtiyar, için tam bir işkenceydi. Ona inat en ücra köşelere saklanır, mutfaktan aşırdığım şekerlemeleri yerken nafile çabasını izleyip kıkırdardım. Çikolata ve cips yüzünden mide zehirlenmesi yaşayıp hastanelik olduktan sonra abur cubur yemem yasaklanmıştı. Sevdiğim şeyleri sonuna kadar sömürmek gibi bir huyum vardı. Bu yüzden dadım ulaşabileceğim tüm paketli gıdaları itinayla yok ediyordu ama aşçımız Recep Amca, benim için her gün mutfak çekmecesinin alt rafına bir paket jelibon bırakırdı. Bunun hakkında hiç konuşmamıştık ama benim için bıraktığını bilirdim. O, çocukluğumun en tonton kahramanıydı.
O gün saklanmak için arka bahçedeki depoyu seçmiştim. Kışlık turşu bidonlarının arasına gizlenip küçük bir fare gibi şekerlerimi kemirmeyi hayal ediyordum. Sonra da dışarı fırlayıp Esma Anneye "Böö!" diyecektim ama tam paketi açtığım sırada içeri birileri girmişti. Işık yetersiz olduğundan başta sobelediğimi sandım ve yerimi belli etmemek için saklanmaya devam ettim. Bidonların el verdiği kadarıyla gelenlere baktığımda babam ve Faruk Amcayı gördüm. Faruk Amca uzun yıllar babama hizmet eden korumalardan biriydi.
Saklandığım yerden sıçrayıp onları korkutmayı düşündüm ama babam elimdeki şekerlemeleri görürse dadımdan daha çok kızardı ve sadece bana değil, Recep Amcaya da ceza verirdi. Bu yüzden önce jelibonlarımı yemeye giriştim ve tüm şekerleri hızlı hızlı yuttum. Son avucu ağzıma tıkıştırırken babam ve Faruk Amca tartışmaya başladılar. Daha doğrusu Faruk Amca, babama yalvarıp yakardı ve diz çöküp ondan af diledi. Babam ise öylece durdu. Kaygısız bir ifadeyle adamın susmasını bekledi ve sonra belindeki tabancayı çıkartıp tek bir el ateş etti.
Faruk Amca yere devrildiğinde açık kalan gözleri benden tarafa bakıyordu ve alnından süzülen kanı görebiliyordum. Ölümün sözlük tanımını yapamayacak kadar küçüktüm ama onu hissettim. Nefesini duydum. Kokusunu aldım ve elimi uzatsam dokunacak kadar yakındım . Deponun tozlarını kaldıran kanın bir kısmı bidonların arasından süzülüp önüme aktı. Sandaletlerimin kirlenememesi için dizlerimi kendime çekip küçüldüm. Babam bir süre yerdeki adamın başında dikildi ve uzun uzun yüzüne baktı. Sonra da çıkıp gitti. Hiçbir şey olmamış gibi. Depoya yaklaşan dadımın bana seslendiğini duyunca koşarak dışarı fırladım.
Esma Anne beni görür görmez yüzünü buruşturdu ve alnımı tutup "Alaz iyi misin yavrum?" diye sordu. Titrediğimi ancak o an fark ettim. "Ne oldu sana, betin benzin atmış?" Cevap olarak hala ağzımda duran yutamadığım şekerleri dışarı püskürttüm ve yediklerimin hepsini kustum. Dadım saçlarımı toplayıp sırtımı ovuştururken elimdeki paketi gördü.
"Nereden buldun bunu?" diye azarladı sinirle ve beni taşımaları için yakındaki korumalara seslendi. O gün fena hastalandım. Doktor bu kez mide zehirlenmesi olmadığını söyledi ama herkes öyle olduğunu varsaydı. Recep Amca bu durumdan kendini sorumlu tutunca babam, onu üç ay ücretsiz izne ayırdı. O günden sonra hiç şekerleme yemedim ve bir daha saklambaç oynamadık.
Gördüklerimi kimseye anlatmadım ve anlatmadığım gibi kendim de unuttum. Bilinçli bir tepki değildi. Gerçeklerle baş edemeyen belleğim kendini imha etmişti o kadar. Yine de içimde bir yerlerde o anıyı taşımaya devam ediyordum ve ölümün nahoş tanışıklığı, beni silahlardan geri tutuyordu. Sayısızca kez atış talimi yapmış olmama rağmen tabancalarla içli dışlı olmayı başaramam bu yüzdendi. Ya da sadece motivasyonum yoktu. Öfke, acı ve nefret. Artık hepsine de sahip olduğuma göre sorun çıkacağını sanmıyordum. Bir düzine tehlikeli adamla kovalamaca oynarken bunu test etmenin tam zamanıydı belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK UYKUSU
Romance"Sana bir teklif sundum," dedim keyifsizce. "Hayatımı açık senet olarak önüne sermedim." Vefa Deniz ellerini pantolonunun ceplerine sokup çitten ayrıldı ve kayıtsızca omuz silkti. "Karar senin. Kabul edersen kalırsın, etmezsen gidersin."