2

23 3 10
                                    


"Immm..." demişti arkadaşı heyecanla. Çekinmese ellerini de çırpardı ama kafe biraz kalabalıktı doğrusu. "Buranın kahvesi gerçekten çok güzel!"

"Ne sandın sen beni kızım!" dedi böbürlenerek arkadaşı. "Ben sana damak tadıma güvenmen konusunda tekrar tekrar vurgu yapıyorum zaten."

Gülmüş ve özür dilercesine başını sallamıştı alayla. Birbirleriyle her ne kadar dalga geçseler de ikiside kahveyi çok beğenmişti. Özellikle peşinde sürüklediği arkadaşı bu konuda fazla seçiciydi. Her yerde filtre kahve içemezdi. Ama o bile beğenmişti.

Fincanı masadaki altlığına geri yerleştirdiğinde  yoldan geçenleri izlemeye koyulmuştu. Kafe, çok işlek bir köşede yer alıyordu. İlk önce kırmızı sonra sarı sonraysa yeşil yanıyordu lamba. Ve arabalar hemen gazlıyordu tabi. Sonra tekrar kırmızı yanıyordu. Geçemediysen eğer bir dahaki yeşile kadar bekle artık. Tanrı bilir ne zaman yanar tekrar. Trafik sistemini hiçbir zaman anlamamıştı. Sırf bu yüzden ehliyet almamıştı ya zaten. Araba kullanmaktan nefret ediyordu.

"Eee..." dedi sessizliği bozmak istercesine. "Senin çizim işleri n'oldu? Ne zaman teslim edeceksin?"

"Hiç sorma ya! Hoca sürrealite çizim istiyorum senden dedi."

Arkadaşı yüzünü asıp sıkıntıyla kahvesinden bir yudum daha alırken o da sormuştu.

"Ya gerçeği çizen nasıl gerçek dışını çizemiyor anlamıyorum doğrusu."

"Hayır bebeğim, benim aşina olduğum bir tarz değil o. Anlıyor musun? Yani gördüğüm bir şeyi çizmek daha kolayıma geliyor heralde. Sonuçta hayal ederken beyni yanabilir insanın."

Gülümsemişti tekrar kahvesine uzanırken. Anlamıyordu. Uzmanlık alanı değildi sonuçta. Onun uzmanlık alanı ise kahveler, kitaplar ve peluş ayılardı. Aynı zamanda en sevdiği aktivitelerdi. Yağmurlu bir akşam elinde romanı ve yanında renkli peluşlarıyla kahvesini yudumluyorsa dünyanın en mutlu insanı oydu.

"Nü çizim istese bu kadar zorlanmazdım yemin ederim."

Arkadaşının sitemine küçük bir kahkaha patlatmıştı. "Gerçekten delisin. Peki nü çizim için modeli nereden bulacaktın zeki dostum?"

Arkadaşı bir an durup düşündü. "O-onu da o zaman düşünürdüm!" 

Arkadaşının haline yine gülmeye başlamışken telefonunun çağrı sesi duyulmuştu. Yarım ağız telefonun ekranına ve kaşlarını çatmıştı.

'Hemşire Wendy' arıyor...

Arkadaşının şaşkın bakışları arasında ayağa kalkıp aceleyle toparlanmıştı.

"Chungha, benim şimdi gitmem gerekiyor. Senden çok özür diliyorum. Bir dahakine bunu telafi edeceğim, söz."

"E-"

Arkadaşının sözlerini beklemeden kafeden çıkıp gözden kaybolmuştu.

"Nereye gittiğini söyleseydin bari Yoona. Neyse artık, umarım bir dahakine."

***

Kafeden içeri adımımı attığımda karşı duvardaki saate gözüm ilişmişti. Buluşma saatinden biraz erken gelmiştim sanırım. Yine de vakit kaybetmeden gözüme kestirdiğim ilk boş masaya oturdum. Menüyü elime alıp incelemeye başladım. Nasıl olsa öldürülecek vakit çoktu. Sanırım filtre kahve alacaktım. Tam garson siparişimi almak üzere yanımda bitmişti ki arkamda kalan masadan tanıdık bir ses duymuştum.

"Evet ya! Bana da gına geldi gerçekten. Hayır kötü de çizmiyorum bence ama-"

Başımı arkaya çevirdim ve gördüğüm kişiyle gülümsedim. Ayağa kalktığımda garsonun elindeki sipariş defteriyle şaşkınca bana baktığını farketmiştim.

"Ah.. İki filtre kahve." Tam gidecekken durdurup Chungha'nın oturduğu masayı işaret etmiştim. Başıyla anladığını belirten bir işaret yapıp kasaya ilerlemişti. Ben de vakit kaybetmeden Chungha'nın karşısındaki sandalyeyi çekip oturmuştum. İlk önce şaşkın bakışlarını, sonraysa o güzel gülümsemesini göndermişti bana.

"Tanrım... İnanamıyorum TaeKwon, bu sensin!" Garip tepkisine karşılık güldüğümde masaya dayadığı kollarını dikleştirip çenesine dayadı. "Görüşmeyeli baya oldu. Ee... Anlat bakalım! Liseden sonra neler yaptın?"


Say Cheese!Where stories live. Discover now