BÖLÜM 17: Hanedan Kanı
"Duyuyor musun sessizliği?"
"Duyuyor musun sessizliğin bastırdığı o çığlıkları?"
"Duyuyor musun zihnimden geçenleri duyduğun gibi yüreğimden de geçenleri?"
"Duyuyor musun yaşamak istediğimi?"
Hırçın Deniz'in dalgaları gözlerimin önünde öfkeden delirirken Ares ile konuşuyor ve içimi döküyordum ona. Yüzüğünden çıkarmıştım onu. O yüzüğün içinde hapis gibi yaşadığını düşündüğüm için ona elimden geldiğince Dünya'yı tanıması için fırsatlar vermeye çalışıyordum. Çünkü biliyordum, mahkûm olmayı en iyi şekilde biliyordum. Ares'i de yüzüğe mahkûm etmek istemiyordum.
Ares arkamda kıpırdanıyor, arada ağaçların altına uzanıyor arada ayaklanıp yanıma geliyor ve benimle Hırçın Deniz'i izliyordu. Gece bütün bir hakimiyetiyle devam ediyordu. Etrafını saran hafif sis ile birlikte içimi tam anlamıyla yansıtmayı başarmıştı yine. Burnumun ucundan geçen kül kokusu öyle çok tanıdık ki... Kendi içiniz yandığı zaman o küllerin kokusu siner üzerinize.
Kaşlarımı çattım. Kül kokusu... Hayal değildi. Kül kokuyordu. Yüzümü buruşturarak Hırçın Deniz'in uçurumunun ucuna oturmuş halimle etrafı izlemeye başladım. Biri bir şey mi yakıyordu?
Aklıma gelen ani bir aydınlanmayla gözlerimi sabırla kapatıp arkama, Ares'e, döndüm. Yerde duran çalı çırpıları yakıyor ve kendince zaman geçiyordu. Şaşkınlıkla onu seyretmeye başladığımda bana saf saf bakmaya başladı
"Ne yapıyorsun Ares?" diye sordum şok içinde. Çıkardığı dumanlarla dikkat çekecekti. Sabırla yerimden kalkıp çalıların olduğu yere gittim. Yerde olan uzun bir dal parçasını elime alıp yanan çalılara sertçe vurmaya başladım. Çalıları sürükleyerek uçurumun kenarına götürmeye çalışırken hayıflanıyordum. "Hayır biz seninle ne yapacağız? Hiç söz dinlemiyorsun ki! Nasıl zapt edeceğim ben seni?" diyerek Ares'e döndüm. Bu anı daha önce yaşamışım gibi bir his belirmişti içimde. Zihnimi zorlayarak bu anı nereden bildiğimi hatırlamaya çalıştım. Hatırlamaya başladım ve hatırladım. Bu benim annemle aramda geçen bir konuşmaydı.
Tatlı bir tebessümle başımı yana çevirdim. Annem gibi konuşmuştum. Çocuğunun yaramazlığını zapt etmeye çalışan bir anne edasıyla Ares'e hayıflanıyordum. Düşüncesi bile beni güldürmüştü. Ares şaşkınlıkla gülüşümü seyrederken hiç bozuntuya vermeden gülerek yaktığı çalıları uçurumun kenarına sürükledim ve aşağı yuvarladım. Ares ise merakla arkamdan geliyordu. Onun bu meraklı tavırlarıyla daha çok keyiflenmiştim.
"Ne oldu? Niye geldin yine?" diye sordum ona dönerek. Ares başını benim yaptığım gibi yana çevirince şok içinde yaptığı harekete baktım. Onda gerçekten de kendimi görüyorum. "Beni mi taklit ediyorsun sen?"
Ares, tıpkı benim yaptığım gibi gür kaşlarını çatınca küçük bir kahkaha attım. Delirmiş gibi görünsem de bu benzerlikler beni keyiflendirmişti.
"Çok kötü görünüyorsun. Sen yapma."
Ares bir kez daha başını yana çevirince sinir bozukluğuyla gülerek yanına gittim ve eğlenerek uzanıp yelelerini karıştırdım. Ares yaptığım bu harekete bozularak benden geri çekildi ve yelelerini düzeltmeye başladı. Onu bozacak bir hamlesini yakalamıştım sonunda. Elimdeki bir dalı kenara fırlatıp bir çocuk gibi ona uzandım ve yelelerini büyük bir hırsla birbirine karıştırmaya başladım. Ares geri çekilerek benden uzaklaşmaya yeltense de yelelerine tutunarak geride kalmayı önledim. Büyük bir keyifle yeleleriyle oynuyordum ve o da benden kaçmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARESİZ KRAL (KARANLIĞIN YÜZÜĞÜ SERİSİ-1)
FantasíaDünya'nın unutulan ve sonradan hatırlanan o eşsiz toprakları... Ardena... Nice krallıkların hüküm sürdüğü ama o uğursuz kara topraklarında kimsenin barınamadığı bir ölüm çukuru. Nice soyların başlayıp bittiği, nice ırklar ve yaratıkların doğup öldüğ...