Beklediğimizden bile çok kaynaşan grubumuzla yemyeşil bir ortamda piknik yapmak için tek arabaya doluşmuş, resmen üst üste gitsek de gülerek muhabbet ettiğimizden rahatsız olmuyorduk. Jeongin Chan'ın bacağının en ucuna oturmuş bir de ağırlık olmamak için şoför koltuğuna sarılmıştı, Jisung tam tersi Seungmin'i şezlong gibi kullanıyordu, Minho ve Changbin önde olduğundan ben de mecburen Hyunjin'in bacağında oturuyordum. Aslında bunu niye yapmıştık kimse bilmiyordu, sadece Minho'nun değil Changbin'in de arabası vardı ama sanırım ani karar verdiğimiz için onun arabasını almaya gitmekle uğraşmak istememiştik.
Jisung'un kesilmeyen kötü şakalarına istemsizce gülerken başımı geriye atarak Hyunjin'in omzuna yaslandım, birkaç saniye göğsü hareket etmese de sonra nefeslerini sırtımda hissedip gerilmiştim, garip durmaması için çekilmiyordum ama biraz kendimi kasmaya başlamıştım.
Seungmin dayanamayıp Jisung'u ittirince Jisung denge kuramayıp önce tavana, fark etmeden de omzuma kuvvetli iki tekme atmıştı. Ben inleyerek omzumu tutarken Minho dikiz aynasından arkaya bakmıştı.
"TAVANA MI VURUYORSUNUZ LAN?"
"Yaa, Minho Bey yanlışlıkla oldu." Jisung hiçbir şey olmamış gibi Seungmin'in kucağına geri oturdu. "Bu Seungmin ayısı yanlışlıkla itti beni."
Seungmin mırıldanırken başını cama çevirdi. "Yanlışlıkla değildi."
Hala omzumu ovarken istemsizce gülüp jisungun özürlerini başımı oynatarak kabul ettim ve gülümsedim. Jisung'u ikna etmeye daldığımdan belime sarınan kolu da, yüzüme oldukça yaklaşmış Hyunjin'in yüzünü geç fark etmiştim.
Yutkundum. Buradan gözleri daha güzel görünüyordu. Işıl ışıldı, kaşları endişeyle çatılmış, omzumda gezinen eline bakıyordu.
"İyi misin? Bakayım..." Tişörtümün yaka kısmını omzumun başına kadar çekip hafif kızarmış bölgede parmaklarını gezdirirken yapabileceğim tek şey nefesimi tutmaktı. Kalbim, rutin ritminden sıkılmış gibi göğüs kafesimi zorluyordu. Dudaklarımı yalayıp Hyunjin'in bana bakmayan gözlerine baktım.
"İ-iyiyim." Telaşla omzumu kapatıp hafifçe gülümsedim. "Bir şey olmadı ki, Jisung tüy gibi." Dikkatimi dağıtmak için Jisung'a bakıp kıkırdadım.
"Bal peteğim benim, nasıl tatlısın sen ouyy." Yanaklarımı sıkıştıran Jisung'u ittirmeye çalışırken iyice gevşemiştim, az önceki anlamsız gerginliği unuturken kahkaha attım. "SIKMAA."
Jisung gülerek yeniden Seungmin'e sulanırken önüme dönüp Minho'nun dikiz aynasından arkaya yönelen bakışlarını yakalamıştım. Önce bana bir konuda kızdı sansam da, dikkatli bakılınca Jisung'a tek kaşı kalkmış bir şekilde baktığı anlaşılıyordu. Yine de çok fazla sorgulamadan önüme döndüm.
-
"Felix, şu köşe banktaki kız geldiğimizden beri sana bakıyor, geçen gün sınıfta not verdiğin kız değil mi o?"
Üzümlerin kabuklarını soymakla uğraşmayı bırakıp göz ucuyla oraya bakıp hafifçe kaşlarımı çattım. Tanıdık geliyordu, biraz daha düşününce gerçekten de Jeongin'in dediği kişi olduğunu anlayıp elimi kaldırdım. Kız gülümseyince karşılık olarak hafifçe gülümseyerek önüme döndüm ve hazır birkaç üzümü ağzıma attım.
"Bunlar nasıl bitmiyor ya..?" Kendi kendime mırıldanırken önümdeki tabağa uzanan parmakların arasındaki soyulmuş üzüme bakıp şaşkınca başımı kaldırdım. Hyunjin gülümseyerek gözlerime bakıyordu. Yüzümdeki şaşkın ifade onu eğlendirmişti sanırım, temiz eliyle saçlarımı karıştırıp elini çekmeden birkaç saniye yanağımda gezdirdi. Dokunduğu yanağım ısınırken artık kendime sinirlenmeye başlamıştım. Saçma sapan şeyler yapıyordum.
"Felix, kız hala buraya bakıyor, senden hoşlanıyor olabilir mi?"
"Huh?" Minho'ya bakıp ardından yeniden kıza bakıp önüme döndüm. Ne yapacağımı şaşırmış halde arkadaşlarıma dönüp ellerimi temizledim. "Nasıl? Bakıyor sadece, tanıdı ya o yüzden herhalde."
"Felix doğru söylüyor, her bakan hoşlanmış mı oluyor?" Sesi bir dakika öncekinden daha düz çıkan Hyunjin'e döndüm, kaşları çatılıydı, sanırım yolduğu çimlere odaklandığı içindi.
"Bazı bakışlar belli eder Hyunjin, belki sen de bilirsin." Minho kalkmış kaşlarıyla meydan okur gibi Hyunjin'e bakıyordu. Benim de kaşlarım çatılırken aralarında sorun mu var diye düşünmeden edemedim.
"Bilmem, ama kız öyle bakmıyor bence. Hem, ne bileyim, hoşlansa bile Felix pas vermez."
Kaşlarım kalkmıştı. "Neden böyle düşündün?"
"Pas verir misin Felix?"
"Neden vermeyeyim Hyunjin?"
Kaşlarını çatmamaya çalıştığını görebiliyordu. "Sadece tahmindi Felix."
"Eh, sevgilim yok, kız da iyi biri öyle bir şey olacak olsa deneyebilirdim."
"Öyle mi?"
"Hyunjin sorun mu var? Kızla tanışıyorsunuz da kötü bir geçmişiniz mi var anlamıyorum."
"Biliyorum anlamadığını."
"Ne?"
"Boşver, dediğim gibi tahmindi. Çok istiyorsan dene, ben karışamam sonuçta." Başka bir şey demeden başını önüne eğip çimleri daha agresif yolmaya dönmüştü.
Sinirle önüme döndüm. Ben neye sinirlenmiştim bilmiyordum ama Hyunjin hakkında hiçbir fikrim yoktu. Birden bire bu neydi böyle? Bilmesem kızdan hoşlandığını söyleyecektim.
"Eee, temiz hava çarptı bizi ben diyorum ki bara gidelim? Evet diyenler Jisung çok yakışıklısın desin."
"Ama benim 18 olmama 15 gün var." Jeongin oflayarak yerinde sallanmıştı.
"Sen eşim olarak girersin içeri." Tüm gözler Chan'a dönmüştü. Tamam, bu kadar belli etmesini biz bile beklemiyorduk.
Jeongin'in de beklemediği aşikardı. Hafif büyümüş gözlerle Chan'a bakıp bebek gibi gözlerini kırpıştırıyor, belli ki anlam çıkarmaya çalışıyordu. "Nasıl eş?"
"Yani, içeri alsınlar diye. Benimle girersen sormaya gerek görmezler diye dedim."
"Haa... Tamam o zaman eş olalım." Jeongin dışında kimse Chan'dan bakışlarını çekmemişti ama Chan için Jeongin'in ilgisinin dağılması yeterli olmuştu.
"O zaman, bara."
-
fanfic yazmayı çok özlediğim için hep yazasım var ama okunma ve yorum azlığı moralimi bozuyo:( bundan sonra en azından yorumların artmasını beklicem sanırım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rain / hyunlix
FanfictionFelix, yağmurun altında ağlarken Hyunjin resmini bırakmış pencereden onu izliyordu.