4.

3.6K 137 7
                                    

Gözleri ister istemez davetin muhatabı olan çocuğu arıyordu.

“Anne biraz daha lütfeen.”

Az ilerideki çocukların içinden sarışın cılız olan cevap verdiğinde içine buruk bir sızı yayıldı. Ne kadar da benziyordu annesine. Annesi de hep yaşıtlarından daha ufak tefek gözükürdü. Bu yüzden Murat kedisinden yaşça büyük olsa da onu kendine yakıştırabilmişti ya ta ufaklıktan.

“Yarın yine oynarsınız annecim.”

Çocuk gönülsüz adımlarla önlerinden geçerken Ayşe’nin dikkatini çekmişti.

“Sen biliyor musun hayatım kim olduklarını?”

Adam girdiği derin düşüncelerden bir an için sıyrılamasa da karısının beklentiyle yüzüne baktığını fark etti.

“Efendim canım, bir şey mi dedin?”

“Balkondaki kadını tanıyor musun diye sordum, Metin amcaların misafiri mi acaba? Yarın da oynarsın dedi yatılılar sanırım.”

Murat için bu sorunun cevabı hem çok kolay hem de çok zordu. Karısı ile ilk aşkı hakkında konuşmak istemediğinden emin olunca şakayla takıldı.

“Annemle görüşmelerinize sahiden kısıtlama getirmem gerek. İyice küçük Ayten oldun başıma.”

Kocası eleştirmek için söylese bile aidiyet duygusu genç kadının hoşuna gitmişti. Tebessüm ederek omuzlarını çekti.

“Gelin, kaynana toprağından demişler.”

Değişen konu ile rahatlayan adam eğer bundan sonra hep mahallede olacaklarsa bu durumu kendisi için normalleştirmesi gerektiğini düşündü.

Belki de Ayşe ile konuşmalıydı ama ne diyecekti? Yok yere huzurunu kaçırmaya ne lüzum vardı.

Kadın boşanmış olsa bile Murat evliydi, bu saatten sonra ikisi diye bir ihtimal zaten yoktu. Gerçi Murat evli değilken de bir ihtimalleri olamamıştı.

Saçmaladığını fark ettiğinde elini alnına koyup ovaladı. Aklını başına alıp kalbine sahip çıkması gerekiyordu. Ne şekilde olursa olsun karısını aldatan bir şerefsiz olmayacaktı.

“Hayatım başın mı ağrıyor? Çantamda ilacın var, yemekten sonra alırsın istersen. Kötü olacak gibiysen erkenden kalkarız.”

En ufak bir hareketini tahlil edip hayatını kolaylaştırmaya çalışan kadına mihnetle bakan Murat tebessüm etmeye uğraştı.

“Yok iyiyim, merak etme. Geçer birazdan.”

Baş ağrısı dediği neydi ki kalp ağrısı yanında. Oruçlu bir çocuğun karnındaki sancıma gibi kalbi yoksunlukla kasılırken başındaki ağrının lafı bile olmazdı.

Adımlarını hızlandırıp bir an evvel buradan uzaklaşmak isteyince karısı başındaki ağrıdan diye düşünüp sorgulamadan eşlik etti.

Ayten hanım, çok iyi anlaşamasa bile kayınvalidesi ve eltisi ile aynı apartmanda yaşamaya devam ediyordu gelin olduğundan bu yana.

Hatta bir ara Murat’ı zaten yalnız yaşayan kayınvalidesinin dairesine almayı düşünmüştü de ‘oğlu çok istiyorsan sen yaşa kayınvalidenle’ deyip lafı ağzına tıkıvermişti.

Hâlbuki kadının bir gözü toprağa bakıyordu zaten, yarın öbür gün vefat ettiğinde ‘babaannesine Murat baktı’ der daire üzerinde hak iddia ederlerdi. Ayşe’ye sorsa emindi, güle oynaya taşınırdı babaannenin yanına ama işte oğlu anne lafı dinleyeceğine kiralarda sürünmeyi tercih ediyordu.

Neyse Allah’tan gelin de çalışıyordu, çift maaşla yakın zamanda kendi evlerinin kredisine de başlarlardı. Aynı mahalleden bir eve girdiler mi toruna da bakardı Ayten hanım, gelinin izin almasına gerek kalmazdı.

Oğlu ve gelini sokağın başında gözükünce ‘Zaten hala neyi bekliyorlarsa’ diye düşünüp yolu gözlediği pencereden içeri girerek perdeyi çekti.

“Hanım, gelmiyorlar mı hala, karnım sırtıma yapıştı.”

Ayten hanım, kocası Dursun beyin sabırsızlığını görmezden gelerek kızına seslendi.

“Gamze, abinler geldi kızım. Gel kuralım sofrayı, oğlum acıkmıştır.”

Arkadaşları ile mesajlaşan genç kız, odasında uzandığı yataktan kıpırdamadan cevap verdi.

“Dersim var anne, yengem kursun.”

Ayten hanım ağzının içinden ‘sanki eline yakışıyor da’ diye homurdanarak çoktan hazır olan yemekleri kontrol etti.

Ayşe iyi kızdı, laf söz dinler, saygıda kusur etmezdi ama işte anne terbiyesi alamamıştı. Eli yatkın değildi ev işlerine.

Ayten hanım, oğlu aç bilaç kalmasın diye en çok bu yüzden davet edip duruyordu onları. İlk evlendikleri zaman bir iki bir şey öğretmişti de şükür oğlu hepten maraza kapmıyordu.

Çok geçmeden zile basıldığında Dursun bey hevesle ayaklandı. Öğlenden beri tek lokma yememişti, uzayan günlerde acıkıyordu insan. Açtığı kapı önünde daha hoş geldin demeden sitemlendi.

“Nerde kaldınız oğlum, öldük açlıktan.”

Dursun bey, Murat’a söylenmişti ama onun rahatlığına inat Ayşe mahcup oldu.

“Çok afedersin baba, geç olduğunu fark edemedik. Hakkınızı helal edin.”

 Adam geline cevap veremeden Ayten hanım mutfaktan başını uzattı.

“Yok kızım yok, tam vaktinde geldiniz. Sen bakma babana, o zaten hep aç.”

Ayşe kayın pederine mahcup bir tebessüm yollayıp getirdiği kurabiye kabını vestiyere bırakarak banyoya girdi. Ellerini sabunlayıp mutfağa geçtiğinde sadece suları doldurmak kalmıştı.

“Anne sofrayı ben kurardım, zahmet etmeseydin keşke.”

Ayten hanım gelininin samimiyetine emindi. Üzülmesin diye içtenlikle tebessüm etti.

“Seni beni mi var kızım, elime yapışmadı. Siz yokken de ben yapıyorum, iki tabak fazla koymak zahmet olmuyor.”

Ayşe içindeki anne sevgisi kabına sığmayınca elinde salata kasesi tutan kadının omzuna sarılıp yanağını öptü.

“Annem nasıl öderim ben hakkını.”

Kendi  annesi arkasına bakmadan çekip gitmişken bu kadından gördüğü şefkatin altında eziliyordu.

“Git hadi, babanları çağır.”

Ayten hanım bu derece sevgiyi ilgiyi kendi evlatlarından görmediği için nasıl mukabele edeceğini bilemese de arkasından tebessüm ederek baktı.

Nazarı aklında, pek güzel gidiyordu evlilikleri. Bir de torun gelse.. Komşudan aldığı bebek yeleği modelini gösterirken tekrar konuyu açmayı aklına koyup masaya toplaşan ev halkına servis yapmaya başladı.

Dursun bey üçüncü tabağından sonra biraz açlığı hafifleyince karısına döndü.

“Markette Leyla’yı gördüm bu gün, kasada oturuyordu. Kocası dövüp dövüp sokağa atmış dediler.”

Aşkın Külleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin