Merhaba,
Seri bölüm zamanlarına başlayalım artık.İmkanların Sınırları
Bana verilmiş olan odadaydım, neredeyse gözlerimi hiç kırpmadan en yakın arkadaşımın ıslak saçlarını taramasını izliyordum. Onu öyle çok özlemiştim ki, bakmalara doyamıyordum desem abartmış olmazdım. "O bakış da ne? Tuğrul kızlardan hoşlandığını mı fark etmeni sağladı yoksa?"
Söylediğiyle kendime gelerek aynadan göz göze gelmemizi sağladım. "Sen tek bir cinsiyete hitap edemeyecek kadar güzelsin."
Yeşim büyüyen gözleriyle bana baktıktan sonra tebessüm etti ve hemen moda girerek sanki sıcak basmış gibi elini salladı. "Üstümdeki havluyu her an yere atabilirim Aylin, beni gaza getirme."
Buruk bir gülümsemenin yüzümü ele geçirmesine engel olamadım ve yatağımdan kalkarak aynanın önündeki sandalyede oturan arkadaşıma doğru yürüdüm. Başka sandalye olmadığı için yere oturmuş, kollarımı da dizlerine yaslamıştım. "Neden buradasın?"
Yeşim söylediğime karşılık elinde tuttuğu tarakla saçını kopartırcasına taramaya başladı, yanakları kıpkırmızıydı ve gözlerinde hala buğu görüyordum. "Geldim işte, sorgulama."
"Cihangir sana benimle alakalı birçok şey anlatmış olmalı?" Tahmin dolu soruma karşılık elindeki tarağı daha hızlı kullandı, bence saçları da taramaktan yorulan kolu da acı çekiyordu. "Sırf dile getirmedik diye birbirimiz hakkındaki gerçekleri bilmiyor muyuz? Anlatmaya gerek mi var?" Kısaca güldü, "Aptala yatmanın lüzumu yok."
Doğru söylüyordu, belki abimin bana neler yaptığından söz etmemiştim, neler yaşadığımı günü gününe anlatmamıştım ama Yeşim dile getiremediğim ne varsa hissediyordu. Bazen bana öyle bir bakardı ki düşündüklerim az önce dilimden mi döküldü, neden beni süzüyor diye düşünmeden edemezdim.
Aynı şekilde ben de onun acılarını en azından tahmin edebiliyordum, birbirimize sen neler yaşadın diye sormaya gerek bile duymayacak seviyedeydi bizim ilişkimiz.
"Saçını acıttın," dedim o hala kendini yolmaya devam ederken, elimde istemsizce eziyetine son verdirmek için tarağa doğru gitmişti. Ben onun elinden tarağı alıp kenara koydum ama Yeşim hareket etmeyi kesmedi, boşta kalan elini, dolmuş gözleriyle tişörtüme doğru götürdü. Aşağıya indirdikçe gördüğü manzaradan memnun olmamış gibi yüzünü buruşturuyordu. "Aşağılık," deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlaması benim için de beklenmedik olmuştu.
"Şş," dedim arkadaşıma, tişörtümün de açtığı kısmını kapatıp kurşun yarasının görünmemesini sağladım. Aslında baya iyileşmişti ama izi için aynısını söyleyemeyecektim. "Nasıl yapabildi? Nasıl sana zarar verebildi?"
Öyle çok ağlıyordu ki şimdiye kadar onu hiç bu kadar yıkılmış gördüğüm bir an var mıydı, hatırlayamıyordum. "Geçti artık, baksana." dedim yüzünü görebilmek adına biraz geri çekilmiştim. "Turp gibiyim."
Yeşim gözlerine dolan yaş yüzünden beni tam görebiliyor muydu, söylediklerimi ise hıçkırıklarından dolayı duyuyor muydu tartışılırdı. Bana kalırsa dediklerimle zerre ilgilenmiyordu, hiçbir tepki vermemiş, elini de göğsümün üstünden bir milim uzaklaştırmamıştı. Tişörtümü öyle sıkı kavramıştı ki onu uzaklaştırmaya çalışsam kumaşı elinde kalırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP: ACININ KRALLIĞI
Fiksi Umum*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin güçsüz gördüğü o beceriksizden bir kahraman doğardı. Çıktığı yolda kapılar ona açılır, onun yerine tercih edilen tüm o güçlü ama kötü kişile...