20. Bölüm - Rainier Dağı

654 74 66
                                    

Müzik: Wolf - First Aid Kit

***
Herkese iyi okumalar dilerim ✨
Satır aralarında buluşalım ❤️

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

Bol miktarda cesarete ihtiyacım vardı.

Neden mi?

Çünkü kurtlarla birlikte koşmak için cebinizde, cüzdanınızda ya da çantanızın bir köşesinde mutlaka en azından işinizi görecek kadar cesaret taşımanız gerekir.

Şu anda tüm ceplerim ağzına kadar cesaret doluydu çünkü az sonra Paul'un dönüşümüne şahit olacaktım.

Biraz daha geriden alayım.

İkimiz neredeyse her gün beraberdik. Birlikte çok fazla vakit geçiriyorduk ve bu durumun en güzel yanı aramızdaki şeye ivme kazandırmadan da devam edebiliyor olmasıydı. Sanırım romantizm işin yalnızca küçük bir parçasıydı; yemeğe enfes bir tat kazandıran, görünmez ancak eşsiz bir baharat gibi. Çoğunlukla, birbirimizi tanımaya odaklıydık. Zaten tanıyorduk ama tanımakla deneyimlemek aynı şey değildi. En önemli fark, artık tamamen açık olmamızdı.

Onun yanında olmayı, herhangi bir şeyi sevebileceğimden daha çok seviyordum. Yapmak konusunda tutkulu olduğum birçok hobim olmasına rağmen Paul'le birlikte olmanın tadı hiçbirinde yoktu. Onunla olmak, bozkırda dilediğince koşmak gibiydi. Beni daha özgür hissettirmesini seviyordum; doğal, umursamaz, hatta biraz da vahşi. Onda hiç sahtelik yoktu. Yalnızca bana odaklıydı ama beni etkilemekle ilgilenmiyordu. Buna rağmen, hiçbir şey yapmasa da beni kendine çekmeyi biliyordu. Onu sıradanlıktan uzaklaştıran da buydu ya; sanki bir şeyler kafasında öyle iyi oturmuştu ki ne söyleyeceğine ve ne yapacağına gözü kapalı bile karar verebilirdi. Özetle, o tam da benim içindi, bana göreydi.

Onu az da olsa her gün mutlaka görüyordum. Tüm gün görüşemediğimiz zamanlarda bile gece yarısı penceremin altına gelip birkaç dakika için de olsa beni görüyordu. Bu, çok hoştu ama sadece romantik olduğu için değil; sanırım birkaç dakikalık ziyaretin onun için ne kadar önemli olduğunu hissettiğim için. Bana karşı olan yoğun ilgisi garip olduğu kadar tehlikeliydi de çünkü ona hızla bağlanmama sebep oluyordu.

Hakkındaki gerçek ise benim için hala oldukça ütopikti. Tamam, bir şeyler biliyordum ama yine de akla mantığa sığdırmak öyle kolay değildi. Sonraları birkaç kez daha Paul'u Kurt bedenindeyken gördüğüm oldu. Büyüleyiciydi, korkunç ihtişamı beni her seferinde kendisine hayran bırakıyordu. Sorun şuydu ki, Kurt Kurttu, Paul de Paul. Yani, benim gözümde bir elmanın iki yarısı olmaktan çok, iki ayrı elma gibiydiler. Alışacağımı sanmıştım ama Paul'e göre bu, alışmakla ilgili bir mesele değildi. Ona göre sorun, mesafeydi. Mesafeyi kırmamız gerekiyordu. Yani, onu dönüşürken görmeliydim. Paul bu şekilde mantığımdaki ayrımın ortadan kalkacağına inanıyordu ve ben de bu fikri seve seve benimsemiştim. Kim böyle bir şeyi görmek istemezdi ki?

KURT VE KUZGUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin