Bölüm 15/Eğlenceli Olacak

20 3 0
                                    

"Kızım sen nasıl almazsın birlikte aldığımız bikiniyi ya!" "Melodi kanka o bana küçük oluyor rahatsız oluyorum." Dedim bıkkın bir sesle. Sabahın beşinde 'mavi bikiniyi aldın mı?' diye uyandıran arkadaşa ben 'kanka' diyorum. "Çabuk hemen o bikiniyi de çantana tıkıştır!" "Ya tamam Melodi tamam."

Melodiyle birlikte aldığımız şimdileri biraz küçük gelen siyah bikiniyi de çantama tıkıştırdım. Sabah şu an sadece 5:30'du ve Melodi bana emirlerini yağdırıp telefonunu kapatmıştı. Sanırım ılık bir duş ve güzel bir kahvaltıyla kendimi yolculuğa hazırlamalıydım.

***

Banyodan çıkıp kısa kot şortumu ve belden bağlamalı sıfır kollu turuncu gömleğimi giydim.Kot ceketimi ve kırmızı converse'lerimi aldım.

Tam aşağı ineceğim sırada kolye gözüme çarptı. Evet tatil için yanıma bir çok takı almıştım ancak bu sade gümüş üçgen uçlu kolye dikkatimi çekti ve nedense takı kutumda değildi. Halbuki ben onu takı kutuma koyduğuma adımın Beste olduğu kadar emindim.

Ben burada olduğum sürece kimse odama girmemişti. Dadım Zehra Teyze bile odama girmemişti. Bunun bir açıklaması olmalıydı ve etrafta bu açıklamayı yapacak kimse yoktu. Ta ki odamdaki karaltıyı fark edene kadar.

Hani böyle odanızın camının önünden kocaman bir zeplin geçer ya işte öyle karardı odamın içi. (İç ses: Merhaba ben İç ses. Bana bi söyleyin hanginizin camının önünden zeplin geçiyor? Ben:Aldırmayın sabah sabah uykulu.)

Odam koca bir gölgeyle kaplanıp gündüzden  geceye dönerken hiçbir şey göremedim. Tek ışık kaynağım kolye oldu. Parladı, yükseldi ve tüm odayı aydınlattı. Kapıyı açıp çıkmak istedim. Her ne olursa olsun benim karanlık fobim vardı.

Kolye olmasa buranın kararacağını bilmek... Korkunç!  Elimle kapı koluna sarıldım ama bir dakika... Kapı açılmıyor, kilitli! Şu an içinde bulunduğum durum: Karanlık fobisi olan bir kızın odasını ne olduğu belirsiz bir gölge kaplar ve kızın basit kolyesi havalanıp odayı aydınlatır.Aynı zamanda odanın kapısı kilitlidir.

Tam kapıya yaslanıp yere çöktüğüm anda aklıma saate bakmak geldi. Bakışlarımı beyaz kol saatime çevirmemle şok olmam bir oldu. Saatimde akrep ve yelkovan deli gibi dönüyordu. Zihnimi toplamaya çalışarak beynime 'saate bak' emrini gönderdim. Telefonumu açtım. Olamaz. Burada da dijital saatin yazdığı kısımda rakamlar bir azalıp bir artıyordu.

Dizlerimi kendime çekerek dizkapaklarıma başımı yasladım. Her şeyin bir rüya olmasını dileyerek gözlerimi kapadım. Gözlerimi kapamamla açmam bir oldu çünkü her şey bir anda o eski haline dönmüştü. Bir şey hariç kolye artık boynumdaydı. İyi ama ben hiçbir şey hissetmemiştim.

Bir anda duyduğum sesle irkildim "Beste kahvaltın hazır. Odana mı getireyim yemek odasında mı yersin?" Oh neyse ki Ela ablaydı bu, Zehra teyzenin kızı. "Ben yemek odasına geliyorum Ela abla."

Her gün bir umutla 'acaba annem ve babamın gözü işten başka bir şey görür mü?' diye yemek odasında yerim ama hep aynı manzarayla karşılaşırım. Büyük, bomboş, beyaz bir masa. 12 adet sandalye  ve duvarda beyazlar içinde bir balerinin olduğu tablo.

Bomboş ve sessiz bir kahvaltı yaptıktan sonra bir kat daha aşağı indim. Annemi görünce şaşkınlığıma engel olamayarak "Anne!!" dedim. Zaten iş seyahati diye sürekli yurt dışında olan Türkiye'de olunca da bu saatte evde olmayan işkolik annem evdeydi!

"Kızım okul gezin varmış. Okul müdürün söyledi. Seninle vedalaşmak için geldim." Bu cümlenin başındaki 'kızım' o kadar yorgundu ki 'söylemese daha iyiymiş' dedittiriyordu insana.

Annemi özlemiştim o da beni özlemişti bu çok belliydi ama sanki artık bu özlemenin olmaması gerekiyormuş gibi hissettiriyordu.Kurduğu cümlenin son yarısında işle ilgili e-postalara bakıyordu telefondan.Zaten sonra telefonu çaldı ve ayrıldı yanımdan. Bana veda etmek istercesine elini salladı ve o çok sevdiği dosyalarının yanına gitti.

Bende omzunda ağlamak istercesine koşarak Ela ablanın yanına gittim. Üniversiteyi yeni bitirip birkaç gün önce dönmüştü Ela abla. O benim küçüklükten beri üzüntümü paylaşabildiğim tek arkadaşımdı. Dadımın kızı olduğu için kardeş gibi büyüdük biz.

Ela ablaya da sarılıp veda ettiğim sırada Melodi hayvanca kapıyı çalmadan Ela ablanın odasına daldı. Melodi ile Ela abla da arkadaştı ama Melodi asla benim kadar yakın olamazdı Ela ablaya. "Hadii Fethiye'de koca bir tatil bizi bekliyor." Diye bildiğimiz anırdı.

Koşarak otobüse bindim. Melodi benim için kendi yanını tutmuştu bile. Yolculukta tam kulaklarımı takmış Justin Timberlake dinliyorken kulaklıklar kulağımda çekildi. Bir anda Justin'in kadife gibi sesi yerini Melodi'nin cırlamalarına bıraktı.

"Beni dinliyor musun sen? Kolye diyorum kıyafetinle çok alakasız. Hem sen böyle sade kolyeleri takmazdın ki." Dedi. Ben de bıkkın bir sesle "Kanka bugün yolculuğa çıkıyoruz diye giyindim. Kolye de gözüme çarptı öyle geçirdim boynumdan." Diye geçiştirdim.

Bir süre sonra şarkı bitti ve ağzımı açıp horul horul uyumanın kollarına bıraktım.

***

Uyandığımda üç çift gözü üzerimde hissettim. Aras, Ayaz ve Azer başımda dikilmiş bana bakıyorlardı. Ve Melodi kayıp. Bakışlarda hep farklı bir anlam. Aras kızgın, Azer alaycı, Ayaz ise şaşkın bakışlarla süzüyor beni. Şu an otobüste kimse yok, sadece biz dördümüz varız.

Azer'i görmemle içimde bir korku oluştu ama Aras'ın verdiği güven korkudan daha ağır bastı. Benim şaşkın ve uykulu bakışlarımla birlikte sonsuzluğa uzanan sessizliğimizi Azer bozdu. "Bu tatil eğlenceli olacak. Hem de çok eğlenceli olacak."

Bana göz kırpıp alaycı bir sırıtışla yanımızdan ayrıldı. Aras bana doğru eğildi ve "Bu kolyeyi nereden bulduğun konusunu sonraya saklıyorum. Şimdi o kolyeyi bana ver. Ve seni temin ederim Beste bu hepimiz için daha iyi."diyerek garip bir konuşma yaptı.

Yo hayır bu bir konuşma değil 'anlam içeren garip bir konuşma'ydı. Çünkü Aras birinci cümleyi sorar gibi, ikinci cümleyi tıslayarak, üçüncü cümleyi ise yalvararak söylemişti.(İç ses:Ay yine karşılaştık merhaba. Bu çocuğun konuşmada özel yetenekleri var . Onu belirtiyim diye şey ettiydim. Neyse... tamam sustum...)

"Bu basit kolyeyle hepinizin derdi ne? Sade basit bir kolye işte."dedim zorlanarak. Yani dışarıdan bakan biri için basit benim için gizemli bir kolyeydi.

Aras birden Melodi'nin eşyalarını kendi yerine yani Berk'in yanına koydu. Kendi birkaç eşyasını da-ki bu Melodi'ninkilerin çeyreği edemezdi- Melodi'nin koltuğuna koyup yanıma oturdu.

 "Beste o kolyenin basit bir kolye olmadığını ikimiz de biliyoruz." Derken biri Ayaz'ı çağırdı. O da hızlıca yanımızdan ayrıldı."Azer'in deyimiyle bu tatilin 'eğlenceli' olmaması gerek. Azer'in eğlence anlayışını o trenden sonra anlamışsındır umarım. Ve bu tatilin bizim anlayışımıza göre eğlenceli olması için o kolyeyi bana vermen gerek."

Aras'ın kurduğu bu uzun cümle ortamda bir sessizlik yarattı. Bu cümlenin her kelimesi beynimde çınlıyordu. Düşünmem biraz uzun sürdü. Çünkü Aras'a güveniyor muydum? Aras'a güveniyordum. Aras yanımdayken hissettiğim tek şey güvendi.

Azer'in eğlence anlayışına da güvenmediğim için boynumdaki kolyeyi bırakıp Aras'ın avuçları arasına bıraktım. Peki Aras bu kolyenin gizemli olduğunu nereden biliyordu?

VOTE VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN

BİZ SINIR KOYMAK İSTEMİYORUZ AMA SINIRLARIMIZ ZORLANIYOR ARTIK SINIR KOYABİLİRİZ

MULTİDE AZER GÖZ KIRPARSA NASIL OLUYO ONU GÖRÜN İSTEDİK

SİZİ SEVİYORUZ :*

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin