"Burada hava yine bozdu. Sonbahardayız. Gökyüzü bozkır gibi ışıksız ve verimsiz. Düşüncem sensin. Yalnız sen."
•
"Hocam ben çıkıyorum. Çay kahve bir şey söyleyeyim mi ister misiniz?"
"Teşekkürler Seda, ben de rapor düzeltmelerine göz gezdirip çıkacağım." dedi sekretere önündeki dosyalara çekidüzen verirken.
"Moraliniz bozuk gibi. Yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyleyin." Seda önce doktorun fondötenle kapattığı gözünün altındaki morluğa hemen sonra dudağının altındaki yara bandına imalı bir bakış attı. "Siz misafir sayılırsınız. Canınızı sıkacak herhangi bir şey varsa benimle paylaşabilirsiniz."
Cevher soğuk bir tebessümle cevap verdi sadece.
Yalnız kalmak istediğini suskunluğuyla anlatmakta iyiydi. Bir haftadır kafasını toparlayamadığından işleri son dakikaya kalıyordu. Hayatının hiçbir döneminde zamanlaması iyi olan biri olmamıştı zaten. Ama bu dönemki dalgınlığı yeni ve farklıydı.
Titrettiği bacağını durdurmak için avucunu dizine yaslayıp ondan geriye saymaya başladı. Başaramadı. Dörtte çuvallayınca pencerenin önüne yürüdü. Camı açıp ferah bir nefes çekti.
Acil servisin girişini, avluyu yokladı, belki esmeri görürüm diye. Her zaman sigara içtiği banktaki kalabalık arasında yoktu. Bir haftada toplam üç kez karşılaşmışlardı; biri kafeteryada, ikisi bahçede. Üstelik tüm rastlantılarda en az on metre uzaktan gözleri birbirine değmişti hepsi bu.
Niye bu kadar özlüyorum anasını satayım diye kendi kendine söylendi.
Hislerinin beynini köle etmesi adil değildi. Kendisine yanlış yaptığını düşünmesine rağmen şu dakika kapı açılsa ve Efe içeri girse sorgusuz sualsiz sırıtırdı. İnat etmekmiş, gönül koymaymış hiçbiri gözüne gelmeden, piçin teki için kendisine yalan söyleyen oğlanı tek bir adımıyla affederdi. Özür dilemesine filan da gerek yoktu, sadece karşısına dikilse ve gözlerine baksa yeterdi.
Maldı çünkü. Aklı ve mantığı devre dışı kalmış dangalağın tekiydi.
Efe'ye özel kırılgan direncinin daha farklı daha mantıklı bir açıklaması da vardı ama bu konuyu dile getirmek hiç istemiyordu.
Hayır, daha çok erken diye düşünerek kendini avutuyordu. Daha adımı bile ağzına almadı.
İyi düşün diye uyardı beynine hücum eden anıların karanlık yüzü. Adını ne zaman ve nasıl andığını en iyi sen bilirsin.
Cevher hınçla saçlarını karıştırıp beyninde yankılanan son cümleyi susturmaya çalışırken tırnaklarını tenine batırdı. Acının uyandırıcı etkisinden faydalanmaktı amacı. Ortam kafasının içine kıyasla çok sessizdi ve düşüncelerini iyimser bir yöne sevk etmeyi zorlaştırıyordu. Sandalyesine geçip laptopundan rastgele bir şeyler açtı. Listesindeki son şarkı kısık tonda odayı doldurunca oturduğu yerde iyice yayıldı.
Efe neden Serhan'ı koruyordu?
Asabını sikmeye niyetli yegane soru buydu.
Niye onu yük ediyor, pisliklerini örtbas etmek için kendinden taviz veriyordu? Götüne hak ettiği tekmeyi basarsa yıllarının heba olacağını mı zannediyordu? Çok mu bağlıydı? Çok mu aşıktı?
Lan.
Bir çekiç gibi kafasının tepesine indirdiği yumruğu kancık kancık sorular soran karamsar tarafına esaslısından bir uyarı verme amacı taşıyordu. Olasılıklar yüzünden iyice kafayı sıyıracaktı bir de vesveseci şeytanıyla uğraşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
General Fiction"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...