Pilotun anaons sesiyle yaptığım 4 saatlik kısacık şekerlemeden uyandım.
Pilot Outer Banks'e iniş yapacağımızı söylüyordu. Yolculuk epey hızlı geçmişti büyük ihtimalle uçağa biner binmez uyuduğum içindi bu.Uçaktan indiğimde ileride babamı gördüm. Koşarak sarıldım. Annem öldüğünden beri babamla aramız daha iyiydi. En azından yazın ben buradayken yurt dışında olmadığı zamanlarda.
"Yolculuk nasıldı?" dedi babam. O sırada valizimi almak için yurumeye başladık.
"İyiydi. Timmy nerede?" diye sorduğumda bunu soracağımı biliyormuş gibi hemen cevapladı.
"Ah o karşılamaya bu sefer gelemedi. Dün akşam şu partilerden birindeydi sabah uyanamadı tabii."Timmy ile ikiz olmamıza rağmen çok zıttık Gerçi ikizler hep çok zıttır. O her partiden hoşlanır. Gürültüyü epey sever. Ama genel olarak iyi anlaşırız. Özellikle uzak durması gerektiğini söylediğim kişiden uzak durduğu zamanlar epey iyi anlaşırız.
"Klasik." dedim. Benden önce Fransa'dan Outer Banks'e gelip partilemek için her şeyi yapıyor...
Babamla arabaya binip eve doğru gitmeye başladık.
Eve geldiğimizde hemen odama çıkıp duş aldım. Saat daha erkendi. Hemen sahile gitmek istiyordum. Sahilde sabahları çok az kişi oluyor. Hep sabah giderim sahile. Yaşıtlarımın tek olduğum için attığı yargılayıcı bakışlara katlanamıyorum.
Adadaki çoğu kişi beni tanır. Timmy'i daha iyi tanır. Biz şu aptal Kook ve Pogue muhabbetinde zengin yani Kook kısmındayız. Babamda tanınan biri olduğu için bizi tanıyorlar.Sahile gittiğimde biraz kumda oturdum. Sabah olduğu için hava çok sıcak değildi. Güneş vardı rüzgar hafiften tenimi okşuyordu. Dalgaların sesi kulaklarımı dolduruyordu. Anlayacağınız epey huzurluydu. Çantamdan kulaklığımı çıkardım müzik dinlerim diye. Tam kulağıma takacakken o an dalgalarin sesini dinlemek daha cazip geldi. Kulaklığı bi kenara koydum.
Okyanusu izlemeye başladım. Üç beş kişi vardı. Birkaç tanesi yüzüyordu. Diğer iki çocukta sörf yapıyordu.Huzurla kitabımı okuyup rahatlarken bir anda bir bağırış sesi duydum. Gür bi sesti biri acıyla bağırıyordu. Etrafima baktığımda kumlara koyduğu sörf tahtalasıyla bi çocuk yerde yatıyor öbürü de başında endişeyle dikiliyordu.
Çok uzağımda değillerdi. Ne dediklerini duyabiliyordum."Siktir çok yanıyor. Şu lanet deniz analarına bi çözüm bulamadılar." dedi sarışın olan.
Sarışının tepesinde dikilen kumralda " JJ burası okyanus ne gibi bir çözüm bulacaklar salak." dedi. İsminin JJ olduğunu öğrendiğim çocuk "Sus lütfen. Ah bu sefer geçenkinden daha çok yanıyor. Bir şey yap John B. Kurtar beni." dedi bacağını tutarak.Umursamamaya çalıştım ama çocuk cidden kötü görünüyordu. Sonunda ayağa kalkıp yanlarına doğru yürüdüm. Kumral çocuk soru soran gözlerle bana baktığında önce yerdeki sarışına baktım sonra çocuğun bacağına. Kıpkırmızı olmuştu. Kumral çocuğa bakarak "Bacağına işemen gerekiyor" dedim.
Sarışın daha çok bağırmaya başladı. "Neyden bahsediyorsun?" dedi gözlerime bakarak. Kumral "Hayır o işeme muhabbeti yalan çıktı. İşe yaramıyor." dedi. "Kim demiş? Acıyı anında kesmedi diye sen mi yalanladın?" dedim inat ederek. Bir şey demedi. "Gerçekten işemelisin. Bu bilimsel olarak kanıtlanmış falan. İdrardaki amonyak daha kötü olmasını engelliyor." dediğim an sarışın sesini yükselterek " Hayır John B, seni kandırıyor. Bacağıma işemene izin vermeyec-" sözünü bitirmeden daha çok acıdan inlemeye başladı.
"Peki" dedim sarışına gıcık gıcık gülümseyerek. "Acıdan ölmezsin ya." dedim.Eşyalarımın olduğu yere doğru yürümeye başladım. Sonra bir şey hatırlamış gibi arkamı dönüp "Ha gerçi bacağını sokan deniz anası sarı rengindeyse acıdan ölebilirsin." dedim korkutmak için. Bu ölüm işini şakaya almam. Sarı deniz anası gerçekten öldürebilir ama kıyıya yakın olmaz. Muhtemelen onun bacağını sokanda sarı olanlardan değil.
Dediklerimden sonra John B denen çocuk gözlerini kocaman açıp JJ'ye baktı. JJ'de de aynı ifade vardı. Arkamı dönüp kitabımı bıraktığım yere doğru giderken "İşe şuna John B. Dayanamıyorum." dediğini duydum sarışının. Planımın işe yaramasıyla kendi kendime gülümsedim ve eşyalarımı çantama koyup eve dogru yürümeye başladım.
Eve vardığımda Timmy uyanmıştı. Sarıldık, özlem falan giderdik. İki hafta önce görüşmemiş gibi.
Kahvaltı yaparken "Akşama geliyor musun?" dedi. "Gelmiyorum." dedim. Aptal arkadaşlarının düzenlediği partiye falan çağırdığını düşünüp refleks olarak gelmiyorum demiştim ama Timothee beni o partilere çağırmazdı zaten. "Bir dakika nereye?" diye ekledim.Ben malımı biliyorum gülümsemesi yapıp "Akşam Midsummer var." dedi.
Babam Timmy'e bakarak "Lydia Midsummer'a gelecek." dedi. O an çok sinirlerim bozuldu. Ben orada değilmişim gibi.
"Lydia'nın haberi yok bundan" dedim babama bakıp. "Olmuş oldu." dedi gıcık gıcık.
"Parti Wardlarda olacak. Ve biliyorsun ki Ward benim arkadaşım. Gitmezsen ayıp olur. Ayrıca Rose seni bugün evlerine çağırdı. Sarah'yla hazırlanın diye."
dedi babam.
"Sarah ile hazırlanmama gerek yok. Kendimde hazırlanabiliyorum çok şükür." dedim babama."Kadın sizinle ilgilenmeye çalışıyor işte. Ayıp olur." dedi. "Baba, Sarah benim arkadaşım değil. Üvey annesi istedi diye onunla hazırlanacak değilim. Ki onunda istediğini sanmıyorum." dedim ve masadan kalktım.
Sarah ile küçükken arkadaştım. Çok yakın değildik. Ailelerimiz arkadaş olmasa tanışmazdık bile. Eskiden Outer Banks'te yaşıyorduk. Annem ölmeden önce. Fransa'ya anneannem ve teyzelerimin yanına taşındığımızdan beri buraya sadece yazın geldiğim için çok az konuşuyoruz. Olmayan aramız iyice açılmıştı.
Aslında Sarah'ın yanına giderdim ama annesi değil kendisi çağırması gerekiyordu. Çünkü o zaman annesinin zoruyla konuşmadığımızı bilirdim. Ayrıca oraya gidipte Rafe ile karşılaşmayı hiç istemiyorum. Neyse.
Odama çıktım dolabımı açıp elbiselere baktım. Pek bi seçeneğim yoktu. İki üç tane elbise seçtim. Çok güzel değillerdi ama zaten ortada çok görünmeyecektim. Rose'a ve Ward'a selam verip çıkacaktım. Geldiğimi bilsinler de ayıp olmasın diye. Midsummer'ı seviyorum ama Cameronların evinde olması çok kötü.
Elbiselere bakarken telefonum çalmaya başladı. Telefonu bulduğumda Sarah'ın aradığını gördüm. Hiç açasım gelmedi ama açtım. "Selam. Nasıl gidiyor? Geldiğini duydum." dedi tatlı bir sesle. "Merhaba. Evet bu sabah geldim." dedim. "Midsummer'a yetişmen iyi oldu." dedi. " Ha bu arada bize gelmeye ne dersin? Rose beraber hazırlanmamızı söyledi. Bende bu fikri begendim." diye ekledi. "Evet babam bahsetti. Şey..." dedim cünlemi devam ettiremeden "Rafe evde değil. " dedi. Bunu söyleyeceğimi biliyordu. "Ha. Tamam." dedim "O zaman yarım saate bizde olursun?" diye sordu. "Tamam. Olurum." Telefonu kapattım.
SELAMLAR. Yaz dizilerinin anası olan Outer Banks kurgusu yazma işi bu yaz benden. (Yazın neredeyse bittiğini göz ardı edersek hahshahHa) Açıkçası hiç yeni kurgu göremedim o yüzden ben yazmaya başladım. Umarım güzel olur ya. Şimdi ilk bölüm ana karakterin tanıtımı gibi olduğu için sıkıcı oldu bence. İlk bölümden olaylara girince de içime pek sinmiyordu. O yüzden sıkıcı olanı seçtim.
Kitapta çok altın arama gibi aksiyonlar olmayacak çünkü o kadar olaya yeni bir karakter ve yeni olaylar ekleyip yazmak çok zor olacaktı yazabilseydim senarist olurdum QHSHSHAHAHA
Neyse işte öyle. Wattpadte kurgulara, hikayelere yazılan yorumlari okumayi cok seviyroum cok komik ve samimi oluyorlar o yüzden umarim kendi yazdığım bi kurguya da yorumlar falan gelir de eğleniriz HAHSHSH
💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's Always Summer in Outer Banks
Teen FictionHer yaz Outer Banks'a babasının yanına tatile giden Lydia'nın bu yazı öbürlerinden biraz farklı olacak. Çok sıkıldığım için gece yatarken kurduğum hayallerden birini yazıyorum bi amaç yok umarım begenilir💓