Keyifli okumalar...
Sorular ve konuşmalar havada kalmış gibiydi. Ben göz temasını keserken, sigarayı tablaya söndürüp yanından kalkarken, onun bardağını mutfak tezgâhına bırakırken, geri dönüp ateşini ölçerken o soru baloncuğu kafamın üzerinde asılıydı.
Buna cevap veremezdim. Kurduğum cümlede tam da bunu ima etmiş olsam da "neden" öyle dediğimi, asıl amacımın ne olduğunu bilmiyordum. Sorunum onun sorduğu soru değildi. Sorunum tam olarak neden öyle bir cümle kurduğumdu.
İstemsizce düşünmeden kurulmuş bir cümleydi. O zaman cümleyi boş verebilirdim, değil mi? Öyle yapmalıydım. Umursamamalıydım. Düşünmek istemiyordum ama düşünmeden de rahatlayamayacağımın gayet de farkındaydım. Ne demek istediğini anlasam da anlamazdan gelmek, salağa yatmak, umursamaz olmaya karar vermiştim.
"Ateşim var mı, doktor?" diye takıldı bana. Gözümün önündeki termometreye öyle dalmıştım ki dereceyi fark etmeden termometre kapanmıştı.
"Tekrar bakmam gerekiyor," diyerek açıklama yapmadan aleti koltuk altına tekrar sokuşturdum. Hareketlerim istemsizce sertleşmişti ve o, inleyene kadar canını yaktığımı fark etmemiştim.
"Affedersin," dedim kolunu sakince eski hâline getirirken. "İyi misin?"
"Ben iyiyim ama sen iyi değil gibisin." Gözleri yüzümün her tarafını taradı. Bu hareket daha önceden de rahatsız ederdi beni. Konuşurken göz teması kurmak yerine yüzümün farklı bir yerine odaklanan insanlar iyi hissettirmiyordu. Şimdiyse insanlar gözlerini tek gözümde bile sabitleyemezken daha da berbat hissediyordum. Yüzüm her tarafını yara izimin şeklini hafızalarına kazımak ister gibi incelemeleri hiç hoş değildi.
Onun tekrar cevapsız bıraktım. "Ateşin normal, uyumayı dene. Ya da sana yiyecek bir şeyler getireyim. Sonra," derken duraksadım. Bu kişi şu an hayatımdaysa hakkımda ister istemez bilgi sahibi olacaktı. "Ders çalışacağım."
"Ders?" dedi sorgularcasına. Ona tek kaşımı kaldırarak baktım. "Üniversite mi okuyorsun?"
"Hayır, okumak için çalışıyorum," dedim. Şaşırmış ifadesini bitirmesini umarak cevaplamıştım ama o daha da şaşırmıştı.
"Kaç yaşındasın, sen?" diye sordu bir anda. Cidden artık sinir bozucu oluyordu.
"İnsanlar her yaşta üniversite okuyabilir, Atlas." Salağa açıklar gibi bir tavır benimsemiştim. Evet, belki yaş olarak biraz büyüktüm ama bunun üniversite için sorun olacağını sanmıyordum. Sorun çıkaracak daha çok şeyim vardı. O ise cümlemin bitmesiyle kısa bir duraksama yaşıyor gibiydi.
"O yüzden demedim. Bildiğim kadarıyla yirmi yaşının üzerindesin. Bir an daha küçük olma ihtimalini değerlendirmediğimi fark ettim," dedikten sonra biraz zorlanarak sol kolunu kaldırdı. Elini düz bir şekilde bana uzattı. Sorgularcasına bakarken "Ben Atlas. Soyadımı kullanmam genelde. Yirmi dört yaşındayım. Bir ablam var, zaten onunla tanıştın. Profesyonel olarak hırsızlık yapıyorum," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dışarıda Kalanlar
Teen Fictionİki buçuk yıl önceki geçmişinden pistlerde yaptığı hızla kaçan Sahil, gerçek kimliğini de iki buçuk sene öncesine gömmüştü. Birden ona ulaşan gizemli notlar ve kazandığı yarışın gecesinde yaralı bir şekilde kapısına dayanan Atlas. Atlas neden notla...