Savaşı Başlatan Olay

22 2 23
                                    

Şövalye diğerleri gözden kaybolana kadar silahını doğrultmaya devam etti. Gözden kaybolduklarında varilin arkasına saklandı ve kılıcını çekti.

Ayak sesleri git gide yaklaşıyordu. Neyse ki ona bahşedilmiş mükemmel duyma yetisi vardı. İki kişi. Ona öyle gelmişti. Tam varilin yanına gelince sesler, varilin arkasından fırladı ve kılıcı geniş açıyla savurdu.

Gerçekten de iki kişiydiler. Kılıç gırtlaklarını parçaladı ve gık bile çıkaramadan yere yığıldılar. Şövalye ikisinin de kafasına kılıcını sapladıktan sonra birinin tüfeğini aldı ve gölgelere saklandı.

Onu burada görmeleri imkansızdı. Başka sesler de geliyordu. İki adam daha önünden hızla geçti. Şövalye gölgelerden çıkması ile ikisini de vurdu. Sonra gölgelere geri dönmek için arkasını döndü ve daha katilinin suratını göremeden mermi kalbinin dokularını parçalayarak saplandı.

İki büklüm oldu. Göğsündeki ıslaklık artarken son düşüncelerini aklından geçirdi; Melis'i, Yusuf'u, annesini, babasını düşündü. Ayşe'yi de düşündü. Vedat'ı da, onla diğer tarafta görüşecekti. Yere yığıldı, artık bir şey düşünemiyordu. Göğsü çok kötü sızlıyordu. Onu öldüren kişi tepesinde belirdiğinde artık hiçbir şey hissetmiyordu.

**********

Ayşe sızlandı: "Gerçekten güçlü biri, geri gelecek." Melis'in ise dilinde tüy bitmişti. Ayşe'yi daha güvenli bir yere onunla gelmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Ama Ayşe Batı Borular'ın girişinde Şövalye'yi beklemekte kararlıydı. "Haydi ama Ayşe abla, buradakilerden Şövalye gelince direkt sana getirmelerini isteriz olmaz mı?" diye güzel bir teklifte bulundu Melis.

Batuhan geldi, Batı Borular'ın kapı nöbetçisiydi, sarışın olan. "Hanımlar isterseniz iç kesimlere doğru geçin, silah sesleri yaratıkları buraya doğru çekti. Birikebilirler burada." Ayşe itiraz etti: "O zaman Şövalye geri dönemez!" Batuhan üzgün tonla süslediği sesiyle: "Üzgünüm ama yapabileceğim bir şey yok." dedi ve kapıya döndü.

Ayşe için dayanmanın bir mantığı kalmamıştı. Sonunda Melis'in teklifini kabul etti ve iç kesimlere doğru ilerledi. Doğu Borular'dan sonra burası çok neşeli geliyordu. Millet kendilerine selam veriyordu, Ayşe ise hiçbirini tanımıyordu. Annesinin gününde onun tanımadığı fakat onu tanıyan teyzelerin ona selam vermesi gibi düşündü.

"Yusuf ve Vedat nerede?" diye sordu Ayşe. Onlar kapıyı geçtikten sonra iki adam daha gelmiş ve "bir iş" için Yusuf ve Vedat'ı almışlardı. "Bilmiyorum, eğer inat etmemiş olsan daha erken öğrenebilirdik." diye laf soktu Melis, "Bak Beril şurada, ona soralım."

Beril'in etrafı meraklı genç kız ve çocuklarla sarılıydı. Melis ile Ayşe af dileyerek aralarından sıyrıldı ve Beril'e ulaştılar. "Beril abla, Yusuf ve Vedat'ı gördün mü?" dedi Melis sesini duyurmaya çalışarak. Çocuk cıvıltıları güzeldi ama fazla yüksekti, borularda yankılanıyordu.

"Yusuf ve Vedat mı? Hani şu– evet tatlım, anlatılanlar kadar kötü. Hani şu kötü kötü bakan erkek ve sevgilin mi? Bilmiyorum. İş derken neyi– Hayır Gürkan, beni takip etmediler. Neyi kast ettiklerini bilmiyorum." dedi ve çocuklara döndü. Melis teşekkür etti ve Ayşe'yi peşine takıp gezinmeye başladı.

Birçok kişiyle tanıştılar ama Melis çoğunun adını hatırlayamadı, çok fazla isim vardı. Ayşe ise hafızasında çok boş yer varmış gibi hepsini aklında tutmuştu. İsim oyunlarıyla iki saati bitirmiştiler bile. Melis'e ilginç gelen ise gece yola çıkmışlardı, sanırsa gündüz varmışlardı. Başka türlü herkesin uyanık olmasını açıklayamadı.

En sonunda yorgunluktan uzun bir borunun içinde oturup dinlendiler. Ayşe hala Şövalye için endişeleniyordu. Ama Melis için endişeli görünmemeye çalışıyordu. Gülümseyip Melis'e döndü Ayşe: "Melis bak burada ne var?" Sonra ceketinin iç cebinden bir bisküvi paketi çıkardı. Melis'in gözleri parladı: "Vay be! En sevdiğim bu, Ayşe abla bunu nasıl aldın?" Ayşe gururla: "Beril'e çantaları verirken bir tane aşırmıştım." dedi ve kıkırdadı. Sonra paketi yırttı ve Melis ile ortasına koydu.

Ölü Günler (YAZILIYOR) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin