aşksız paramparçaydı yaşam

18 3 22
                                    

yerimde duramayip kurguya baslamak istedim.

🪐🌠

''Bana göre, sonsuz bir ihtişamla parlayan da sensin; gözden düşen de. Önemli olan sensin, içinde bulunduğun durum değil.''


Kitapta okuduğum bu sözler gerçekten çok özel hissettiriyordu. Acaba bu kadar güzel sevilmek nasıl bir histi.. Özellikle böyle bir zamanda, sevgilerin aşkların gerçek olmayıp hep çıkar amaçlı olduğu bir zamanda. Düşündükçe sevdiğimi sandığım yalnızlığımda kayboluyordum. Ama çoktan farkındaydım, ailesi tarafından bile sevilmemiş bir insanı kim kitaplardaki gibi güzelce severdi ki, inanmasi gerçekten zordu.

Tavanla bakışmayı bırakıp hazırlanmak için ayaklandım, en çok üşendiğim şeylerden en başta gelirdi. Yataktan kalkmak! Uyumak ne güzel şeydi.. Huzurlu, dinlendirici, hem de kimse yok. Bazen saf karanlık bazen de rüyalar. Gerçekten bu dünyadaki en güzel şeylerden birisiydi uyku.

Duyduğum seslerle evdekilerin uyandığını anladım. Bugün birkaç dersim ard ardaydı. Kalkıp üzülerek bisküvili pijamalarımı değiştirdim. Lise hayatım pek eğlenceli geçmemiş olsa da son seneki çalışmamla şehrimizdeki üniversitede veterinerlik fakültesini kazanabilmiştim. Hayvanların hepsiyle ilgilenmeyi severdim, böcekler hariç. Bir erkeğe göre gerçekten hassas bir yapım vardır. Kolayca her şeyden huylanabilirim.

Basit bir şekilde pantolon gömlek giyinip çantamı da alıp mutfağa doğru gittim. Annem kahvaltıyı hazırlıyordu. Üniversiteyi yaşadığım şehirde kazanmanın kötü yanlarından birisi, aile evinden ayrılamamaktı. Hem de ailesiyle olduğundan beri anlaşamamış biriyseniz bu kat kat kötü bir hale geliyordu.

"Günaydın abiciğim." Duyduğum sesle masada oturan küçük kardeşime baktım. Bu sene ilkokula başlamıştı. Şu hayatta sevdiğim ve bana iyi gelen tek insandı. Babam bizi terk ettikten sonra annem başka birisiyle evlenmişti, yani Ela ve benim babalarımız aynı değildi ama bu onu sevmeme engel değildi. Babam bizi bırakıp gittiğinde 10 yaşındaydım, hatıralara ne kadar güvenilir bilmiyorum ama babamı iyi hatırlıyordum. İlgili ve sevecen birisiydi anılarımda.

"Günaydın çiçeğim, hadi yemeğini ye de bugün seni ben bırakayım okuluna." bugün çok fazla ders vardı ve ben de Ela'yla aynı saatte çıkacaktım, o yüzden onu bırakabilirim diye düşünmüştüm. "Gereği yok, baban uyandı bırakır o." Konuşmasıyla anneme döndüm. Yine her zamanki gibiydi. Soğuk. Sahi ne zaman bana kendimi kötü hissettirmeyi bırakacaktı. "Yaa anne nolur abim bıraksın, bugünlük sadece." Uzatmak istemediğim için kabullendim çünkü sabahın bu saatinde kavga etmek istemiyordum. "Tamam prensesim bugün baban bıraksın seni, bir dahaki sefere söz ben bırakacağım." Ela'nın üzüldüğü belliydi yine de "Peki abi." dedi. Çiçeğimi öptüm ve daha fazla oyalanmadan evden ayrıldım.

Asansöre binince kulaklıklarımı taktım, şu sıralar şarkı kıtlığı çekiyordum yine. O yuzden yeni liste yapmayı aklıma not edip sürekli dinlediklerimden birisini oynattım. Kapının önünde her zamanki gibi Limon vardı, mahallece ilgilenirdik bu ufaklıkla. Kapıdan çıktığımı görünce hemen miyavlayarak ayaklarımın ucuna gelip sürtünmeye başlamıştı. "Günaydın Limon Bey, bugün pek de neşelisiniz." Limon turuncu-sarı karışımı bir kediydi o yüzden mahalledeki çocuklar ona limon adını vermişti. Biraz daha Limon'u sevdikten sonra durağa doğru yürümeye başladım.

Okula vardığımda etrafıma bakındım, herkes yine iticiydi. Sevilecek tek bir yanı olmayan insanların nasıl popüler olup da herkesi peşinden sürüklediğini anlayamıyordum. Okulun klişeleşmiş grubuna öylesine bakış atıp dersimin olduğu sınıfa doğru ilerledim. Sınıfa girdiğimde normalden çok daha kişi vardı, ve her zaman oturduğum cam kenarındaki yerimde esmer bir çocuk oturuyordu. Çoğu kişiyi tanımıyordum ve neler oldugunu çözememiştim. Hatta yanlış gelip gelmediğimi bile kontrol ettim ama hayır dersimin olduğu sınıf burasıydı.

Konuşmayı seven birisi olmasam bile yerimi çok seviyordum, o yüzden esmer çocuğa dogru yaklaştım, önündeki çocukla bir seyler konuşuyordu. "Pardon, burdan başka bir yere oturabilir misiniz acaba? Genelde buraya otururum da.." Çocuk beni duyup suratıma baktığında birkaç saniye beni inceledi. Rahatsızca yerimde hareket edince transtan çıkmış gibi bir anda ayağa kalktı "Tabi, hadi Tayfun kalkalım." Tayfun olduğunu düşündüğüm önünde oturan az önce konuştuğu çocuğa baktım. Bayık bakışlarıyla bana bakıyordu. "Ya ilkokul mu burası Allah aşkına. En öne oturacağım kavgası yapalım bir de!" Tam ağzımı açıp bir şey diyecektim ki çocuk tekrardan konuştu "Yürü Tayfun ne uzattın hadi kardeşim hadi."

Tayfun oflayarak kalktı yerinden, yol vermek için kenara çekildiğim sırada gelen sesle tekrar çocuğa doğru baktım. Yüz üstü yere kapaklanmıştı resmen. Tayfun kahkahasıyla amfiyi inletirken ben de gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Sonrasında nezaket amaçlı yanına eğildim "İyi misin? Kalk hadi bir yerine bir şey olmamıştır umarım." Hâlâ gülmemek için kendimi sıkıyordum.

Utandığı her halinden belli olan çocuk ufak bir sırıtmayla kalktı yerden "S-sorun yok ya, ben hep düşerim böyle" Daha sonra bakışlarını Tayfun'a çevirdi. Hâlâ gülüyordu ama artık daha sakindi. Üstünü başını düzeltip arkadaşına doğru ilerledi "Yürü Tayfun ben seni dövmeden oturacak bir yer bulalım." Tayfun başıyla onayladıktan sonra esmer çocuk bana son bir bakış atıp boş sıralara doğru yönelmeye başladı. Ben de yerime geçmiş olmanın verdiği sevinçle hemen yerleştim ve not tutmak icin getirdiğim küçük defteri çıkardım.

Bir iki dakika sonra profesör yanında iki kişiyle daha geldi. "Evet gençler, neden bu kadar kalabalık olduğumuzu sorguluyor olabilirsiniz. Bugün psikoloji fakültesinin profesörleriyle anlaştık ve hayvan psikolojisine dair ortak bir ders işlemeye karar verdik."(burasi tamamen yazar uydurmasi) Sonunda anlaşılmıştı onların neden burda olduğu. Profesör açıklamaya devam ederken gözümü amfide gezdirdim. Sonunda onları bulduğumda tekrar kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Adını bilmediğim esmer çocuk gülümsüyordu Tayfun'u dinlerken.

Bir insanın bu kadar güzel gülümsediğine ilk defa şahit oluyordum. Sonra aklıma okuduğum şiirlerden birisi geldi 'Birinizin gülüşü ötekinde gökyüzü'
Gerçekten, bazı insanların gülüşleri ilaç gibiydi huzur vericiydi. Ayrıca çoğu şiirde güzel gülümsemenin çok büyük bir hüzün sakladığı da söylenirdi. Tabi bu her zaman olmasa da çoğunlukla doğru olan bir şeydir. Çok fazla daldığımı fark ederek çoktan başlamış olan profesörlere dönüp not almaya başladım.

***

Üç saat süren dersten sonra biraz da kütüphanede vakit geçirdim, hem konuyu pekiştirdim hem de biraz şiir okudum. Telefondan saate baktığımda öğleni çoktan geçtiğini gördüm neredeyse iki olacaktı. Ve o an acıktığımı da farkettim. Sabah erken saatlerde bir sey yemeyi sevmezdim, ayrıca evde daha fazla kalmayı da istemediğimden kahvaltı yapmadan çıkardım hep. Okulun yakınlarında bir sürü kafe vardı doğal olarak. Karnımı doyurabileceğim sakın bir yer aradım. Küçük ve hoş dekorasyona sahip olan bir kafe görünce oranın en iyisi olduğuna karar verdim.

Oturup yerleştiğimde telefonumu kontrol ederken bir kız menüyü önüme bıraktı. Teşekkür edip incelemeye başladım. Asla kahvaltı insanı değildim, o yüzden patates yemeyi tercih ederdim hep. Sipariş vermek için kafamı kaldırdığımda sabah ki esmer çocukla göz göze geldim. Önlüğünün iplerini bağlıyordu. O tarafa baktığımı görünce buraya doğru hareketlendi. Fakat gelemeden menüyü getiren kız onu durdurdu. "Alkın yarın benim yerime durabilir misin? Ev aramaya çıkacağım ev sahibi durmuyor." İsmini öğrenmiştim, Alkın. Nedense ismi yeşil gözlerine uyuyormuş gibi hissettiriyordu.

Kızın söylediklerini kafasıyla onayladıktan sonra bana doğru geldi. "Tekrar merhaba, siparişine karar verdin mi?" Onu neden incelediğimi bilmiyordum. Düşüncelerime son verip daha fazla bekletmemek adına siparişimi verdim ve kendimi sorgulayarak beklemeye başladım.

🪐🌠

Evet, bence giriş için yeterli bir bolumdu. Yazmak gercekten cok zormus 😓 kendinize guzel bakin. Ve lutfen cok bir sey yazmamis olsam da dusuncelerinizi belirtin.

ömür bey | bxb Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin