Uzun zaman olmuştu bu kentin,bu sokakların ışıklarında yürümeyeli,ve esen rüzgarın dağıttığı saçlarımı toplamayalı.
Bir süre durmuştum yolun ortasında,unuttuğum yolları,hatırlamaya çalışıyor olmaktan,hatırlayamıyor olmaktan bitkin düşmüştüm. Yıllar sonra neden burada olduğumu,onca acıdan kaçıp kurtulduğum bu lanet şehre,neden sarılmak için geldiğimi kendime bile açıklayamıyordum. Duyduğum siren sesleri,anonslar,zabıtaların koşuşturmaları,çocuk bağırışları,adımı en güzel seslendiren adamı hatırlatıyordu bana. Kaçmak isteyip kurtulamamaktı benimkisi yada kaçtıkça daha dibe vurmak.
Uzun bir sessizlik kapladı girdiğim,dar ve loş ışıklı sokağı. Ayak seslerimin çıkardığı gıcırtıyı kendimden başka kimse duymuyor, ve benden başka kimse yürümüyordu bu sessiz sokakta."Lanet olsun, bıktım artık susun"
Aniden kapanan hızlı bir kapının sesiyle,dalmış olduğum hayalden sıçrayarak kendime geldim. Sanırım kadını kızdırrmış olmamalılar ki,hayatım boyunca insanlara kullanmak istediğim kelimeyi kullanıp,kapıyı ve pencereyi çok şiddetle kapatmıştı.Bir kaç anahtar denemesinden sonra, loş bir ışığın oluşturduğu,bir odaya adım atmıştım. Garipti.. Dış kapının odaya açılıyor olması,pencerelerin yönünün karanlığa orantılı dekor edilmesi, ve dikkatimi en başta çeken duvar çizikleri.