0.5

129 10 20
                                    

Ay, selam! Bu benim bu hesapta olan ilk ficim, bayadır düşündüğüm bir konuydu. Baya düşündüm başlarsam devam ettirir miyim diye ama sonunda karar verdim. Bir kaç taslak çıkardıktan sonra yayınlamayı düşünüyorum bu yüzden hızlıca bölüm geleceğinden emin olabilirsiniz.

Başlama tarihi alalım!

Tatlı, güzel, iyi okumalar kurdalelerim🎀

Jeon'un babası Kim şirketinin yardımcı müdürüydü ve şöhreti sever, en fazlasını isterdi. Jungkook ise daha yeni on sekizine basmış bir gençti, sevgiyi tatmamış, ailenin ne demek olduğunu bilmeyen bir gençti. Babası her zaman bir kızı olsun istemişti ama oğlu olmuştu, bu babasının Jungkook'a karşı büyük bir nefret beslemesini sağlamış, onu her gün ölesiye dayaklara sebep olmuştu.

Daha fazla şöhret isteyen adam, acımasız, her gün başka birisiyle yatan kim şirketinin oğlu ile evlendirecekti onu. Jeon daha on sekiz yaşına girer girmez evlenecekti.

Taehyung ise her gün geç saatlerde eve döner, her gün farklı kişilerle yatıp zaman geçirirdi. Ailesi ise bu durumu artık önlemek için Jungkook'un mahvolmuş hayatını dahada mahvedeceklerdi.

-

Derin bir nefes alıp pantolonun fermuarını çektim, aynadan kendime boş boş bakmayı bırakıp yanda duran yumuşak yatağa oturdum. Ayakta durmaktan bacaklarımın ağrıdığını yatağa oturunca fark ettim. Uzun zamandır düşüncelerime dalmış, dakikaları, saniyeleri götürmüştüm. Ayakta, hiç kıpırdamadan aynaya odaklanarak dakikaları geçirmiştim.

Beynimi düşünce şelalesine atmış, sadece yarım saatimi ayakta düşünerek geçirmiştim, sadece düşünerek. Nasıl evleniyordum? Daha bir hafta önce bu gün, babamın evde olmamasını fırsat bilerek video izleyip gülüyordum. Şu an ise istenmeyi bekliyorum, evet bildiğiniz isteneceğim.

Babamın çalıştığı şirketin sahiplerinin oğlu ile evleneceğim, onu şu ana kadar asla görmedim çünkü babamın şirketinin önünden bile geçmemiştim. Ben evde oturup, videolar ve diziler izleyerek zamanımı geçiren, gram arkadaşı olmayan bir asosyalin tekiyim.

Sadece bir arkadaşım vardı, Lee Moo. O da benim gibiydi, iki üç arkadaşı vardı. Dışarı çıkmazdı, dolaşmazdı o da. Sadece okulda görüşüyorduk fakat okulda bitmişti, tatildi artık. Okul bittiğinden beri her gün onu görüntülü arardım ve saatlerce asla konuşmaz sadece günlük işlerimizi yapardık. Yakında konuşmayı unutacağımı düşünüyorum fakat bu babam sayesinde pek mümkün değil, sürekli vurmaması için yalvardığım için böyle bir şey olmaz. Eğer olursa da kesinlikle bir kaç yalvarma cümleleri aklımda kalırdı.

Düşüncelerimi bölen şeye, ağır ağır çalınan kapıya baktım. Vay be! Bu evde kapı çalmak mı? Şaşırtıcı. Düşüncelerim ile hafif bir kıkırdama yayıldı ağzımda. Ardından kendimi toparlayıp geleni bekletmemek -Bu kişinin kim olduğunu herkes biliyor- için kapıya seslendim.

"Gel!"

'Acaba yine beni dövmeye mi geldi?' korkusu kapladı içimi, gözlerim endişe ile büyüdü, kaşlarım ise sonuna kadar çatıldı. Dudaklarımın arası açıldı, korku kaplayan gözlerim kapıya odaklandı ve pis sırıtışı ile içeri giren babamı gördüm.

Yüzüm bir milim değişmedi. Babam yüzüme baktığında gülümsemesi soldu ve o da bir şeyleri anlamak istiyor gibi kaşlarını çattı.

"Ne oldu?"

Daha ne olacaktı baba? Beni her gün dövmen, iğrenç laflarınla beni en alta sürüklemen yetmezmiş gibi bir de zorla hiç tanımadığım bir adamın bu genç yaşımda kollarına gidecektim. Nasıl birisiydi, neydi, beni dövecek miydi bilmiyorum bile. Babamın koluma dokunması ile irkilerek yüzüne baktım.

Innocent love. // TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin