Arkamdaki rastgele yerleşen partnerimi bekliyordum. Davetteydik. Dikkat çekmemem için dans etmeliydim. Partnerler ileri yürüyüp hanımlar ile buluştuğunda yan döndüm. Uzun saçlı biriydi. Dans başladım ellerimi omuzluna koydum ve biraz sonra da partner değişimi gerçekleşti. Dans ettiğim kişinin düşmanım Yağız Kılınç olması biraz işi zorlaştırıyordu. "Kırşan, seni görmeyi beklemiyordum, davetli misin yoksa bu da bir görev mi?" Yaptığı ima hoşuma gitmemişti, kaşlarımı çattım. "Bunu sana söyleyeceğimi mi sanıyorsun?" Kaşları çatıldı "Soruya soru ile cevap verilmez ama, ne diyelim bir an ümit etmiştim."
Belimdeki elini bıraktı ve onun sol benim sağ elimi havaya doğru kaldırdı. Yüzlerimiz birbirimize yaklaştığında diğer dans edenlerinde aynı şekilde yaptığını gördüm. Yürüyormuş gibi ileri adım attık aynı anda. Ardından yer değiştirme sırası geldi ve onun durduğu alana geçmek için etrafında dönüp, ellerimi elleri ile buluşturdum. "Hadi ben davetliyim de sen neden buradasın?" Soruma gülümsedi. "Sen varsan ben oradayım Zambak çiçeği." Geriye adım attığımda aynısını yaptı.
"Yeşil elbisen çok yakışmış, bence siyaha en çok yeşil yakışır." Fikrine sadece gülümsedim ve öne adım attık, ellerimiz hâlâ kenetliydi. "Buna nasıl karar verdin?" Diye sordum dayanamayıp. "Gözlerinde ki yeşiller, en çok bana yakışırdı Zambak çiçeği." Dedi. Eskiden de Zambak çiçeği derdi, nedeni bilmezdim hiç sormamıştım şimdi sorabilirdim. "Bana neden Zambak çiçeği diyorsun?" Sağa sola giderken ellerimizi ayırdık ve etrafımızda döndük. "Zambak çiçekleri mevsimlik çiçektir, Mayıs ayında açar ve aynı şekilde solar." Yine anlam verememiştim.
Gülümsedim misafirler iyi anlaştığımızı sansın diye. Yine yaptım, yine oyun oynadım. "Mayısın yirmiüçünde de bir Zambak çiçeği açtı." İkimizde birbirimizden bağımsız geri geri gidiyorduk. Ayağıma takılmamaya çalışıyordum. Sağ elimi bırakıp yere çömeldi ve sol elini elimden ayırmadan aynı anda da etrafında döndüm. Sonra kalktı ve dansımızın bitişini yaptık. Ellerimi yanlara doğru açıp önce sağ ayağımı sol ayağımın arkasına koyup eğildim sonra ise sol ayağımı sağ ayağımın arkasına koydum ve yine eğildim. Kılınç ayağını benim gibi yapmak yerine sadece bana ayak uydurarak ellerini benim gibi açıp sağa sola ilerledi.
"Güzel danstı; sen ise daha bir güzeldin." Dedi ve tersi yönde ilerlemeye başladı. teresa çıkmak için merdivenlerden çıkmaya başladığında anladım. Asıl amacım için son yaklaşıyordu. Teresa geldiğimizde kimse yokta açık alanda ki terasta. "Benim için buradasın değil mi?" Dedi. Anlamıştı. "Bazı vedalar sessiz olur biliyormusun, Kılınç?" Diye sordum. Kafasını eğdi. "Sessizliğinin kılıcı boynumda dolanıyor, sensizlik ise beni ölüme sürüklüyor, Kırşan." Sustum. Kafasını kaldırdı ve koyu gözlerinin dolduğunu gördüm. "Ölümüm senin elinden olacak." Bir adım attı. "Merak etme Rosaline, bu Romeo artık seni unutmak için bir Juliet aramıyor."
Şaşkınlıkla izliyordum onu. "Son kez olsun, sarılalım mı?" Diye sorduğunda elimde ki çakıyı görünmeden çıkarmıştım. Kafamı onaylarcasına salladım. Bana doğru gelirken birkaç ses duydum. Anlamışlardı. Eğilip ellerini boynuma dolarken bir anda nefesi kesildi. Allah Kahretsin! Yanlış tutmuştum açıyı! "Yağız!?" Endişeli sesime geriye düşerek yanıt vermişti ben şuna oldukça korkuyordum. Amacım onu öldürmek değildi. Başlı başına amacım o değildi. Amaç bendim.
Elimdeki çakı yere düşünce yere eğildim ve "Yağız! Yağız uyuma tamam mı?" Sesim titriyordu artık, ağlıyordum. Arkadan topuklu ayakkabı sesi duyduğumda arkamı dönmedim ve gözleri hâlâ açık olan zor da olsa nefes alan Yağız'a elbisemin bir parçasını koparıp tampon yapmaya başladım. Ben hıçkırırken arkadan biri seslendi. "Tuana! Dur!" Arkamı dönemeden yerden sertçe kaldırıldım. Biri kolumdan tutup sallıyordu beni.
"Derdin neydi senin!?" Bağıran koyu kahve renkli, Kısa saçlı bir kızdı. Cevap vermedim. Yağız'a baktığımda halsizce bize baktığını gördüm. "Tampon yapın! Ölmesin ne olur!" Ağlayarak bağırmam ile kız kaşlarını çattı. "Sen onu öldürmedin mi!? Çağan!-" Çağan denen kumral saçlı çocuk "aradım!" Diye bağırdı. Kızın elinden kurtuldum ve "ben böyle olsun istemedim! Her şey farklı olacaktı! Onun yerinde ben olmalıydım! Ölmesin ne olur ölmesin!"
Hıçkırarak konuştuğumda kızın yüzü bembeyaz olurken olayı anladığını anladım. Yağız'a baktım "Leya..." dedi. Ona doğru ilerlerken bağıran birini daha duydum sonra gürültülü bir ses ile şiddetle yere düştüm. "Alisa! Kız masum! Ne yaptın!" Çok geçti. Kurşun bedenime girişini çoktan yapmıştı. Yağız'ın gözleri gözlerim ile buluşunca gülümsedim. Buruktu bu gülümseme. Bakışlarımızı siyah dar bir elbise giymiş, açık kumral dalgalı saçlı bir kız kapattı. Elinde ki bezi göğsümün biraz altına tuttu. Çok acıyordu yaram. Onun ki de acıyormudur?
"Deniz! Deniz acil ambulansı ara!" Çağan denen kişinin sesini yine duydum "ben aradım!" Alisa çok telaşlıydı. Bir süre kurşunu aradı gözleri. "Kalbe çok yakın.." hayret sesinde kol geziyordu. Bende onun gibi yaptım göğe baktım. Alisa ağlamaya başlayınca bezi çekti belimden. O kadar mı ümitsiz di? "Hayır, ne... ne yapı.. yorsun.. bezi geri.. koy." Yağız bu halde bile beni düşünürken ben neden onu düşünmüyordum? Yaptığım bencillik miydi? Tuana denen esmer kız bezi tekrar bastırdı. Gözlerimi tutamadım. Uykum geliyordu, bastıramadım be gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Vals
Short Story"Bazı vedalar sessiz olur, biliyormusun Kılınç?" ~ "Sessizliğinin kılıcı boynumda dolanıyor, sensizlik ise beni ölüme sürüklüyor, Kırşan."