11

595 91 24
                                    

O anın gelmesini bekliyordum fakat karışık düşüncelerim içerisinde yakalayabileceğimden emin değildim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

O anın gelmesini bekliyordum fakat karışık düşüncelerim içerisinde yakalayabileceğimden emin değildim.

Jeon Jungkook'u cam fanusundan çıkarmış, avuçlarımın arasına bırakmıştım. Onu korumak istiyor lakin bunu nasıl yapacağımı bilemiyordum. Salonumdaki koltukta uyuduğunu bilmek iyi hissettiriyordu ama yanıma uzanmayacak olması da canımı yakıyordu. Neden diye haykırmak istiyordum yüzüne. Geçmişimde yaşadığım, hiçbir duygu hissetmediğim bir ilişki konusunda neden böylesine acımasız davranıyordu bana? O anlar bu düşünceler kızgınlıkla geçiyordu aklımdan ama şu anki düşüncelerimle o anı yaşıyor olsam; Jungkook'u salondaki koltukta kollarıma almaktan çekinmezdim.

O günlerde duygularımın ne olduğundan tam olarak emin değildim. Jungkook'u görmenin ve onu öpmenin güzel olduğunu biliyordum. Bana hisleri olduğunun farkındaydım fakat bu hislerin onu öldürecek kadar yoğun olduğunu tahmin edememiştim. Duygulardan kaçmayı alışkanlık haline getirmiş olmaktan nefret ediyordum. Jungkook'a istediklerini veremezdim. İlk zamanlarda onu sevecek, daha doğru tabiri ile içimdeki sevgiyi gösterecek, güce sahip değildim.

Kar yağışı şiddetini arttırırken onu düşünmeden duramıyordum. Geçmişin izleri o kadar netti ki sanki o sabahtaydım, Jungkook yeni uyanmıştı ve ben banyomda oyalanmakta olan o çocuğu bekliyordum. Kahve kokusu salonu dolduruyordu. Ah, hâlâ gelmeyeceğini bildiğim hâlde ona kahve yapmaya devam ediyordum. Her gece uyumadan içilmemiş kahve çöp kutusunu boyluyordu ama umursamıyordum, bir gün geri dönmek ister ise her şeyi aynı bulmasını istiyordum.

Jungkook sabah uyandığımızda hızla bir duş almış, benim kazaklarımdan birini giymişti. "İşe geç kalacağım." diye söyleniyor olmasına rağmen kahve içmeyi ihmal etmemişti. Kokusuna bile dayanamayan beni umursamamış, evden çıkmadan önce dudaklarımı öpmüştü. Neşeliydi. Onu gördüğüm her an üzerinde bulunan kasvet yok olmuş, yerine başka birini getirmişti sanki. Botlarını giymesini gülümseyerek izlemiştim. "Akşam görüşürüz." demişti gitmeden önce, ona birkaç kıyafet getirmesini söylemiştim. Kazaklarımdan hoşlanmadığı belliydi ve ona biraz dar geliyordu. Koltuktaki eşyaları toparlamış, kahvaltı yapmış, biraz karalama yapmak için odamdaki sandalyeye oturmuştum.

Basit anlar insanın gözünün önüne kolay geliyordu. Ne karaladığımı hatırlamıyordum. Bir süre sonra tüm karalamalarım Jungkook olacaktı. Onun her bir zerresini resmedecek, benim için güvenli bir alan oluşturacaktım. Jungkook o resimleri hiç görmemişti. Kendisine olan tutkun hallerimi, kendi benliğimden bile gizlemiş bir aptaldım.

Bara indiğim ana kadar yaptıklarım zihnimde belli belirsizdi. İlk gelen müşterimiz Kang Yeoseol'dü. Adamı az çok hatırlıyordum. Altmışlı yaşlarının sonlarındaydı. Elvis Presley seviyordu. Güzel takımlar giyer, fular takar, her zaman beyazlamış saçlarını yana doğru tarardı. Hoş giyimli, hoş sohbetli biriydi. O gün The Beatles açmamı istemişti. Eşi birkaç sene önce kanserden vefat etmişti, çocuklarının hepsinin evli ve kendisinden uzakta yaşadığını söylüyordu. "Keşke küçük bir kızım olsa, seni ona alırdım." derdi her seferinde, ben de içten bir gülümseme gönderirdim ona. Samimi insanları severdim, onlarla konuşmak huzur verirdi.

he's in love' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin