50. Bölüm

327 60 32
                                    

Lanchester Kalesi

Louis Lanchester dirsekleri çalışma masası üzerinde kafası avuçları arasında önündeki hokkaya bakmaktaydı. Aodh onlara Hazel Lineberrynin kim olabileceğine dair düşüncelerini açıklamış Gidip kadını ne yapıp edip oradan çıkararak gerçeği ortaya çıkaracaklarından bahsetmişti. Louis ise o an için gülmekten başka bir şey yapmamıştı. Yeni bir umudun içine düşmeyecekti Louis o kadarını kesinlikle kaldıramazdı. Pekala Ellienin gayrımeşru olduğu fikri oldukça mantıklı geliyordu şu dakika peki nasıl oluyordu da böyle bir şeyi kabul edebiliyordu. Kabul etmiş olsundu. Louis dudaklarını dişledi. Bu kadar hedefine kilitlenecek ne vaat almıştı bu insanlar? Bu iş ortaya çıktığı vakit o peşlerini bıraksa bile kralın bırakmayacağını sonlarının her türlü ölüm olacağını bilmiyorlar mıydı? Genç adam tükenmişti. Bu yüzden de kadını bulma girişimlerini umursamamış ellerinde yok olup giden en önemli delil olan dadının yerine geçebileceğini ummaktaydı. Onlarla gitmek yerine diğerlerinin av evi yolunda buldukları iki adamı kontrol etmek üzere tutuldukları yere gitmeyi tercih etmişti ve Dayısı ile Robert haşat ettikleri iki herifin çenesini güzelce açmış görünüyorlardı. Quinton lafını bizzat adamların ağzından da duyduğu vakit Louis başka birşey düşünmemeye karar verdi. Lakin önünde duran hokkaya baktıkça bunu yapması imkansız olacakmış gibiydi. Genç adam dişlerini sıkarak elini hokkaya götürüp sıkıca kavradı ve boğazındaki yumruyu yutmaya çalışarak kapıya savurmaya hareketlendi ki Laura içeri dalıverdiğinde durdu. Zatende elinin altında ağırlığı yüz okkaya eş değer oluveren şeyi kaldırabilecekmiş gibi değildi.

"Ağabey bunu g-görmen gerekiyor!" Laura şaşkın bir ifade ile Louisin yüzüne baktı.

"Nedir Laura?" Louis bıkkınlıkla kız kardeşine baktı.

"Babam, dayım ve Lord Sinclair yanlarında bir kadın ile döndüler... A-adının H-hazel olduğunu söyledikleri kadın..." Genç kız elini karnına götürüp derin bir nefes çekti.

Louis kaş çatarak yerinden kalkması ardından kız kardeşinin yanına ilerleyip kolundan tuttu. "Çok yoruldun Laura... Gidip dinlen bebeğin var." dedi son sözleri kalbine bir başka okun saplanmasına neden olurken Lauranın baş onayı vermesiyle genç adam ağır adımlarla ilerlemeye koyuldu. Az sonra annesini bahsi geçen odanın kapısı önünde gördüğünde ise kırık kolunun elini tutup kendi kendinden destek almaya çalışarak odaya girdi. İçeride sarışın saçları yoluk yoluk kesilmiş bir kadın yatakta uzanmakta babası, dayısı Lord Sinclair teyzesi ve Jenna kadına bakmaktaydı. Genç adam köşede duran Dorisi gördüğünde kaş çattı. Onun burada ne işi vardı?

Hazel gözlerini araladığı vakit yatak başında duranlara baktıktan sonra gözleri bir çift tanıdık gri göz ile karşılaştığında hafifçe tebessüm etti. Ardından hemen yanında dikilen kadına kaş çatarak baktı ve Jenna Sinclair'i gördüğünde kıkırdadı. "O vakit yetmiştiniz şimdi benden de yaşlanmışsınız kuzum..."

Jenna kadına kaşlarını kaldırarak baktı. "Siz kendinizi hala aynı mı sanıyorsunuz yoksa?"

Hazel Ian Sinclaire yeniden bakıp gülümsemesi ardından dirseği üzerinde artık Caledonia Sinclair olduğuna emin olduğu yeşil gözlerin sahibine baktı. "Sizi seviyor lakin görünen o ki bende unutulmamışım..."

Ian boğazını temizleyip kadına eliyle diğer köşede duran Adelard'ı işaret etti üzerinden sıyrılsındı otuz yılın ardından yeniden aynı konunun gündeme geleceği ölse aklına gelmezdi.

"Donald!" Hazel siyahi kadına bakıp gözlerini kıstı. "Doris miydi yoksa..." kadın derin bir iç çekti. "O gün getirdiğin şişeleri içmemek tüm hayatımı değiştirdi..."

"Bayan Lineberry?" Adelard kadına baktı. "Size bir sorum olacak..."

"Ah... D-dük hazretleri elbet..."

ÖLÜM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin