Yine dışarıda öten kuş sesleri ile uyandım. Bulunduğum mekan herkes için ne kadar güzel olsada ben öyle hissedemiyordum. Burada gerçekleşen idamlar, işkenceler ve ailemdekilerin bana söylediklerini asla unutamam sonuçta. özelliklede beni öldürmeyi düşünüp planlar yapan kardeşlerimi.
Bu ailenin en büyük oğlu benim ama iki erkek kardeşim daha var, Han Yoochan ve Han Daehwi. Babamdan sonra tahta ben geçeceğimden şimdiden tartışma çıkartmaya başladılar ayrıca Daehwi şuanlık farkında değil ama Yoochan tarafından kullanılıyor, bunu anlamak çokta zor değil. Yoochanın düşündüğü beni öldürme planları gerçekleştirilirse Daehwi bir kenara atılacak yani ya unutulacak ya da benim gibi onunda sonunu getirecekler.
Babama gelirsek o çoğu zaman Yoochanın yanında olur, kraliyet dışında en büyük oğul ben olduğumdan hep benim üstüme düşerler ve herkes diğer kardeşlerin yok sayıldığından bahseder ama aslında öyle değildir işte.
Her neyse, beni tek rahatlatan kuş sesleri eşliğinde uyandım ve camdan dışarı bakmak için büyük odamın büyük penceresine doğru ilerledim. Perdeleri açıp yeniden yemyeşil ağaçların üstündeki kuşların seslerine odaklandım. Biraz daha öyle bekleyip yemek yemeye inmem gerektiğini hatırladım ve yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdikten sonra aşağıya indim.
"Günaydın"
Ortalığa söylemiştim bunu, annem ve yemekleri masaya yerleştiren hizmetliler dışında diğerlerinden cevap alamadım
"Günaydın güzel oğlum, gel otur şuraya"
Diyerek masadaki yerimi gösterdi, yani babamın yanını. Bense lafını ikiletmeden yerime oturdum ve hala sofraya gelmeyen Yoochanı beklemeye başladım.
"Nerede kaldı bu çocuk" dedi babam.
Annem ise
"Belki hasta hissediyordur biraz daha bekleyelim" diyerek cevapladı.
Bir süre sonra gelmişti. benim yanım olan yerine oturdu ve herkes yemeklerini yemeye başladı, Ben hariç.
Normalde her iki ayda bir kasabaya inip halkın halini ve mal satış oranlarını kontrol ederdik ve o gün gelmişti ben ise kasabalılara mutluymuş gibi görünmekten bıkmıştım. Babam her kasabaya indiğimiz gün en küçük yanlışımla bana milyonlarca ceza verirdi bazen yemek bile yedirmezdi.
Haliyle stresliydim. bir an içimden düşündüm keşke kurtulabilsem buradan ve çiceklerle dolu bir ovaya çıksa yolum..
Hiç kimsenin tabağında yemek kalmamıştı, ben hariç.
Yemeğimden tek bir lokma almadım babam aç bırakacaksa bütün gün aç kalsamda sorun değil diye düşündüm.
"Kasabayı kontrole gidiyoruz hepiniz hazırlanın ve tek bir hata yaparsanız-"
Yoochan babamın lafını böldü ve umursamazca devam etti
"Tek bir hata yaparsak bu kraliyetteki işimiz biter bla bla bla. Biliyoruz baba"
Babam her zamanki gibi susmuştu. Artık bende aldırmıyordum Yoochan böyleydi babamsa hep sebepsizce onu sevecekti. Bu sevginin ikisininde kişiliğinin birbirine çok benzemesine veriyorum o yüzden susuyorum hep.
"Hızlı olun" dedi ve dışarı çıktı babam.
Ben ise hazırlanmak için odama çıktım. Hızlı hızlı üstüme en sevdiğim kıyafetlerimi giydim son kez aynaya baktım ve saçımı düzelttim. Çok güzel gözüküyordum.
Aşağıya indiğimde annem gülümseyerek beni karşıladı
"Hadi Jisung, seni bekliyorduk"
Aslında sadece annem beni bekliyordu diğerleri çoktan çıkmıştı ama bir şey demeden gülümseyerek annemin yanına gittim.
Herkes için güzel bir rüya benim ise kabusum olan o şatodan çıktık ve babamlara yetiştik. Kasabaya inmek için at arabalarına bindik ben her zamanki gibi babamın yanına binmek zorundaydım sanki beni çok önemsiyormuş gibi.
Babam gidelim komutunu verdi ve ailecek kasabaya doğru inmeye başladık. Kasabalıların heyecanla bizi beklediğine eminim. keşke bende kaygı yerine heyecanla onları göreceğime sevinebilseydim.
Ben düşüncelere dalmışken yeni fark etmiştim kasabaya varmış sayılırdık ve halk at arabalarının geçebilmesi için sıra halinde dizilmişti. Biraz daha ileri bakınca pazar alanlarını ve şehir polislerini görebiliyordum.
Benim tek heyecanlandığım şey babamın eve almadığı ama benim her kasabaya indiğimde vaktimi onunla geçirdiğim köpeğim Carlos. At arabasından inmem ile önümde bulmuştum onu. Şirin ve özlem dolu koca gözleriyle bana bakıyordu. Yere eğilip kucağıma aldım, özenle seçtiğim en sevdiğim pahalı kıyafetlerime çamur bulaşmıştı ama ben mutluydum.
Babam ayağıma basıp uyarı verirmişçesine öksürdü. Carlos'u yere bırakmak zorunda kaldım. Bu sefer ise pahalı ayakkabılarıma çamur bulaştırıyordu ama umrumda değildi seviyordum onu.
Carlos ile nasıl tanıştığımı sorarsanız daha çok küçüktüm Yoochan bile iyi biriydi o zamanlar. Evet benimde halimden çok mutlu olduğum zamanlar vardı ama kısa sürdü işte.
Babam bizi kasabayla tanıştırmak için her hafta kasabaya indirirdi. en fazla yedi sekiz yaşımda falandım Carlos yeni doğmuş bir yavruydu ve annesi muhtemelen ölmüştü. Ben ölüm döşeğindeyken Carlosu fark ettim ve babama haber verdim. Babam ise bir çok yerden yardım alarak Carlos'u hayata döndürdü. İsmini ise Yoochan seçmişti nedenini veya anlamını bilmiyorum ama ismi ona yakışıyor.
Babama onu yanımıza alalım dediğimde ise ilk önce beni dinlememiş sonra Yoochan aynı şeyi söyleyince biraz duraksamış daha sonra köpeği evimize almıştık bir süre bizimle birlikte kalmıştı. O zamanlar anlamıyordum belki ama şuan anlıyorum babam her zaman Yoochana daha çok değer vermişti sebepsizce, sadece eskiden daha merhametliydi.
Babam kasabaya küçük bir konuşma yaptıktan sonra pazar alanına doğru ilerledi ve satıcılarla konuşmaya başladı ben ise Carlos, Yoochan, Daewhi ve bir kaç muhafız ile tek kalmıştım. O an sabah düşündüğüm kraliyetten kaçma fikri geldi aklıma "keşke kurtulabilsem buradan ve çiceklerle dolu bir ovaya çıksa yolum"
Keşke hiç kimse göremeden koşup kaçsam ve sonsuzluğa kadar gitse yolum.
_______
Birinci bölüm böyleydi umarım güzel bulursunuz
Yazım yanlışları vb varsa kusuruma bakmayın
Önerileriniz fikirleriniz olursa benimle paylaşırsanız mutlu olurum bende ara sıra sizinle fikirlerimi paylaşabilirim
Sonraki bolumde Minho fice dahil olucak
Çok uzatmayayım bir sonraki bölümde görüşmek üzere oy ve yorum atmayı unutmayın lütfenn
🐿
🐇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Snowdrop - Minsung
FanfictionKralliyette büyümüş Prens Han bir gün bulunduğu kasabadan kaçmaya çalışırsa neler olabilir ki?