yirmi

116 10 9
                                    


If You - Jungkook (Cover)

-

"Bugün klip çekimi var, menajerle çekim alanında olursun. Onu söylemeye geldim." dedi sesini duyması zor bir düzeyde tutarak.

Bunu demek için gelmediği her hareketinden barizdi, zaten bunun gibi bir şeyi söylemek için gelinmezdi de.

Ama sormadım, küçük bir tebessüm edip saygıyla eğildim. "Bir şey yoksa ben yukarı çıkacağım Bay Jeff." dediğimde kafasını salladı, hızlıca asansöre bindim.

Jeff kapalı bir kutu, şifresi bilinmeyen bir kapı, açılmayan bir yürekti; ben de bu yüreğe kendimi çoktan bırakmıştım. Söyleyeceği her şey sivri iğneler, keskin bıçaklar, sert mermiler misali yüreğimi, aklımı ve ruhumu delip geçecek gibiydi.

Yaklaşırsam canımı yakar mıydı yoksa uzak durursam mı canım yanardı?

Düşündüklerimin etkisiyle ellerimi birbirine bağladım. İmkansızlığın ortasında gibiydim.

-

Elimde tuttuğum beyaz gül demetini burnuma yaklaştırdım, içime derin bir nefes çekip gülümsedim. Bay Jeff'in gülleri sevip sevmediğini bilmesem de geri çevirmeyeceğine emindim.

Şu an dinlenmek için verdiği aradaydı, elimdeki çiçekleri vermek için en iyi zamandı. "Gül mü vereceksin Bay Jeff'e?" dedi menajer, gülümsememi bozmadan kafamı salladım. "Şans ve başarı getirsin diye."

Menajer dediğime kafasını salladı.

Klipte oynayan kadın oyuncuya da gül alsaydım iyiydi aslında, yorulmuş olmalıydı.

Ama artık yapacak bir şeyim yoktu, son bir kere telefonun kamerasından kendimi kontrol ettikten sonra genişçe gülümseyerek klibin bazı sahnelerinin çekildiği odaya girdim. Ses çıkarmadan biraz ilerledim, Bay Jeff'i gördüğüm gibi adımlarımı durdurdum.

"Çok güzel çalıyorsun!" Kadın gülümsedi, Bay Jeff gözlerini tekrardan çalmakta olduğu piyanoya çevirdi. Birlikte bilmediğim bir şarkı mırıldandılar, arada durup birbirlerini buluyordu gözleri. "Sesin fena değilmiş."

Kadın başını Bay Jeff'in omzuna koydu, Bay Jeff piyanoyu çalmaya devam etti. Biraz durdum orada öylece, gülüşmelerini, birbirine karışan seslerini dinledim, gözlerini izledim.

Ne şanslıydı, değil başını omzuna koymak, sırf yanında nefes alıp verebilmek için bile ne şanslıydı.

Bir süre sonra ne yaptığım aklıma ancak dank etti, beni görmemiş olmalarına şükrettikten sonra odadan çıktım.

Derin bir nefes aldım, çiçeklere baktım. Alırken kurduğum şeyleri düşündüğümde güldüm kendi hâlime. Şimdi hissettiğim tek şey garip bir boşluktu, sevdiğini başkasıyla görmek böyle hissettiriyormuş dedi içim.

Elimdeki beyaz gülleri sıkı sıkı tuttum, üstündeki notu koparıp tam yanımda duran çöpe attım. Çöpün yanından ayrılmamla birlikte tekrar menajerin yanına geçtim.

-

Zil sesinin sesiyle gözlerimi kırpıştırdım, yattığım yerden doğruldum gözlerimi ovarak. Tüm gece gözüne uyku girmemişti ve büyük ihtimalle gözlerim kıpkırmızıydı. Telefonda yazan isme bakmadan aramayı cevapladım. "Hm?"

"Günaydın." Ses Bay Jeff'indi, gözlerimi açarak telefonun ekranında yazan isme baktım, cevaplamadan önce yapmam gereken şeyi şimdi yapıyordum. "Günaydın, bir isteğiniz mi olacaktı?"

Boğazımı temizledim, büyük ihtimalle sesim sarhoş gibi çıkıyordu.
"Etkinlik takviminde yazmayan bir yayın çıktı bugüne, menajer ayrıntıları atar."

"Tabii, iyi günler." dedikten sonra bir cevap beklemeden aramayı sonlandırdım, telefonu elimden tezgaha bırakıp az önce koyduğum suyu içtim.

Menajerin attığı mesajlarda göz gezdirdim, saatini kafamın bir köşesine kazıyıp kendime çay yapmaya başladım.

-

Arabadan indikten sonra yayının yapılacağı stüdyoya girmek için önümüzde kısa bir yol kalmıştı, yine her zaman yapmam gerektiği gibi Bay Jeff'in yanında ilerledim, fanların çığlıklarıyla birlikte uzun zaman almadan stüdyodaydık.

Bay Jeff'in hazırlıkları bitince yayın başladı, sessizce oturup karşımda eğlenen onu izlemeye başladım. Gülümsemesini pek sık göremesem de ona yakışıyordu, onu gülümsetebilmek ne özeldir diye düşündüm.

Son olanlardan sonra ona küsmeye, darılmaya, kırılmaya hakkım yoktu. Tavşan dağa küsse de dağın haberi olmazmış, öyle anlamsız olurdu benim kendimce darılmam.

Zaten haklıydı, hata yapan taraf bendim. İşimi yaparken başka bir kimseyle meşgul olmamam gerekirdi. Ama yine de, her ne kadar Bay Jeff'i haklı bulsam da bu kadar öfkelenecek bir durum olduğunu sanmıyordum.

Derin derin nefes aldım, biraz geriye yürüyüp yere bakmaya başladım. Söylenenler ve Bay Jeff'in sesi stüdyonun tek gürültüsü olsa da kendimi soyutladım, bir süre sonra ne dediklerini duymaz oldum.

Bana kalsa saatleri bırak ömrümce izlerdim onu ama hayır, şimdi değildi.

Telefonda gezindim bir süre, sıkıcı olsa da yapacak başka iyi bir şeyim yoktu. Dudaklarımı birbirine bastırdım, menajerin ve diğer şirket çalışanlarının yanına yaklaştım.

"Bay Tinnasit!" Menajerin sesini duyduğum gibi gözlerim karşımda duran onu buldu, elimdeki telefonu cebime koyduktan sonra Bay Jeff'le birlikte onun adımlarını takip etmeye başladım.

Ben telefonla uğraşırken yayın çoktan bitmişti, hızlıca Bay Jeff'in yanına geçip dışarda bizi karşılayan kalabalığı görmezden gelmeye çalıştım.

Flaşların patlamasıyla birlikte omzumda keskin bir şeyin kayıp geçtiğini hissettim, kolumda hissettiğim acıdan daha ağırdı. Ama bu sefer yaralandığım düşüncesinde değildim, bir kere olan bir yanlışlığın bir tekrarı olacağını sanmıyordum; bu saçmalıktan başka bir şey değildi.

Bir anda flaşların patlayışı hızlandı, ne olduğunu anlamasam da pek kafaya takmadan Bay Jeff'i arabaya bindirip ben de yanına oturdum.

"Tinnasit," dedi Bay Jeff, bana seslenmesiyle cama diktiğim gözlerimi ona çevirdim. Yüzündeki endişeli ifadeye anlam veremiyordum, gerçekten kötü bir şey olmuş gibi bakıyordu. "Omzuna ne oldu senin!?"

-

yeni bir jeffbarcode fic'im daha var, isteyen bakabilir.

CK ও jeffbarcodeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin