18. Eski usul

412 42 52
                                    


"..dünyamsın benim, zorbam, düzenim, bundan gözlerim göğe çevrili, ellerim denizde hiç katılmadan sende yaşıyorum."


Soğuk suyu yüzüne çarptı. Konsolun üzerindeki havluyla teninde kalan damlacıkları kuruladı. Aynada kendisiyle göz göze gelmemek adına kalçasını mermereye dayadı. Cevher'in evindeydi, saat sabaha karşı üçtü ve az önceki münasebet yüzünden hala dudakları kırmızı olmasına rağmen onun bir sevgilisi vardı. Peki niye pişmanlık duymuyordu? İçini sızım sızım sızlatması gereken suçluluğu dürtülerine nasıl yenilmişti?

Kirli sepetinin üzerine oturdu. Cebinden telefonunu çıkardı ve seseboy yazılı numarayı açtı. Ekranındaki parmakları düşünceleri gibi donuktu. En son onu yüzüstü bıraktığı düşününce Serhan'ın halinin iç açıcı olmadığını tahmin ediyordu.

İçinden bir ses -vicdanına yakın bir yerden- kimseye bunu yaşatmaya hakkı olmadığını söylüyordu. Ama aynı ses hayatında ilk kez heyecanına karşılık bulmanın sevincine kapılıp kalbini telaşa sürüklüyordu.

Gözlerini kapattığında ve içindeki karmaşanın orta yerinde Cevher'in yüzü belirdiğinde karmaşa o kadar da kötü gelmiyordu. Halbuki birkaç güne kadar karmaşanın kendisiydi o adam.

Tam anlamıyla ona güvendiği hala söylenemezdi. Ancak birkaç dakika da olsa teslimiyet hissiyle sarılıp sarmalanmanın tadı damağında kaldığı aşikardı.

Yalnızlığı uzayınca kalma teklifine onay veren ılımlı tarafı giderek sönükleşti, suyla temas eden mürekkep gibi silikleş. Burada işi neydi zaten? Zıtlaşmaktan, tartışmaktan yeri gelince yumruklaşmaktan geri durmadığı elin Cevher'inin evinde ne arıyordu ki?

Sıcak dudakları dudaklarını battaniye gibi örterken niye sormadın bu soruları?

Şeytani iç sesi kafasını tavana kaldırıp öfkeyle iç çekmesine neden oldu.

En makul en tumturaklı olanı fikrinden caymaktı.

Koridorun ucundaki mutfağa girmeden kapı pervazına yaslandı. Cevher'i tezgahın başında, yağ cızırtısı ve davlumbaz homurtusu eşliğinde kendi kendine bir şeyler mırıldanırken buldu. Bu manzaranın ona samimi gelmesi bir yana leziz kokular yüzünden boş midesi guruldamıştı. "Ne hazırlıyorsun?" Cevher irkilerek dönünce gülüşünü tutamadı. "Oğlum niye her seferinde bu kadar ürküyorsun?"

"Sinsi sinsi gelip ürkütüyorsun" dedi kumral elini kaldırınca suratına sıçrayan su damlasını koluyla sildi. "Evde birinin olmasına alışkın değilim."

"Fark ettim. Dakikalardır kapının önünde seni izliyorum ruhun duymadı."

"Gördüğün şeyi beğendin, daldın gittin yani he?"

"Ne hazırladığını anlamadım ki." dedi Efe dalgınlıkla. "Beğenip beğenmediğime nasıl karar vereyim?"

Cevher söylediğini anlamazlıktan gelen oğlana başını sallayarak gülümsedi. Bıçakla sebzeye birkaç çizik atıp çevirdi, doğramaya başladı. "Yumurtaları verebilir misin?" dedi arkasındaki turuncu buzdolabını işaret ederek.

Efe balkon kapısının önündeki dolaba yöneldi. Gözüne ilişen biralardan birini alıp, magnet açacağı kullanarak kendine bir tane açtı. "Sormadan aldım ama sakıncası yoktur umarım." dedi yudumunu yutar yutmaz. Omzunun üzerinden ona bakan Cevher'i görünce nereden peyda olduğunu bilmediği rahat tavrını garipsedi. Az önce defolup gitmeye karar veren biri gibi davranmıyordu.

"Bana da bir şişe açsana dilim damağım kurudu." dedi Cevher. Uysalca evinin mutfağında dolanan bir adet Efe'ydi onun boğazını kurutan. Birayı kana kana içerken çaktırmadan kesik attığı güzel oğlandı. Verdiği söze lanet etti.

KIZIL KAMELYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin