Josette 'Josie' Saltzman
Üç Gün Sonra
Karanlığın Oğlu... Kulağa tuhaf geliyordu, bir o kadar da korkutucu ama bazı zamanlar da sanki aşk fısıltısıymış gibi. Biliyorum, garip, çok garip hem de.
Kabusların yuvası olan her gece başka izler taşıyordu, arkalarından hasar ve yıkımlarla uyandığım her bir sabah ise başka izler. Ve izlere derin derin işlenen o kabusların her biri bambaşka şeyler barındırıyordu içinde.
Açıkcası kabus adı altında güzellemeye çalıştığı o şeyler hayatımda büyük bir yer taşıyordu bir nevi. En başından beri hep yaptığım en iyi şeyi yaptım, aynanın karşısına geçtik ve bunun aptal bir rüya olduğunu söyledim. Başka bir açıdan kendimi de kandırdım denebilir tabii, ama kendi kandırmak artık o kadar basit değil gibi. Çünkü gerçeği içten içe biliyordum; Onlar ne kabustu, ne de rüyaydı. Gerçekti, gerçekten de oluyordu, nasıl olduğunu bilmiyorum ama oluyordu işte.
Kaldı ki, bazen Klaus aklıma düşüyor da... Zaten onun sayesinde farkına varmamış mıydım bunun? Ölümünden sonra onunla bağlantı kurduğumda fark ettim, bana defalarca kez sarfettiği uyarılarını hatırladığımda. Biliyorum, tuhaf ama gerçek. Nasıl yaptığımı dahi bilmesem de... Garip ama ölülerle temas kurabiliyordum.
Belki de karanlığın oğlu da ölmüş birisiydi; Yani, neden olmasın, olabilir ne de olsa. Benimle birlikte açık bir kapı gördü ve bunu kullandı, mantıklı.
Ah, karanlığın oğlu, nesin sen böyle! Düşününce... Günyüzüne çıkan sorunlarımla başladı, sanki acılarımla yeşererek kendisine bir yer yaptı ve şimdi de hayatımın asıl sorunu haline geldi bir açıdan. Ancak beraberinde getirdiği o kehanetlere ve kabuslara sıra gelecek olursa da, o her rüyanın bile bir anlamı olduğunu biliyordum. Aptal değilim ben, görüyorum herşeyi, verilmeye çalışılan bir mesaj var ortada. Ama sorun da burada başlıyor ya zaten, neydi o mesaj?
Mesela şu gördüğüm ilk rüyalardan birisi? Orada bir ağaç vardı, hatta ona sığınıyordum, bana güven veriyordu. O da oradaydı, karanlığın oğlu, şu etrafımı saran karanlık gölgeler onu temsil ediyordu. Hatta ağacı geleceğe dair şu Winn ile paylaştığımız illüzyonda görmüştüm. Bir anlamı olmalıydı, mesaj her neyse o ağaçta saklı olmalıydı. Karanlığın oğlu beni öldürmek isteyen bir düşmanımı temsil ediyor olabilirdi, ağaçta beni ondan koruyan birisini. Belki de gölgeler Kai, beni koruyan ağaç da babamdı, olamaz mı? Ah, hayır, bu kadar basit olamaz ya!
Rüyalardan birisini açıklayabilsem bile diğerini açıklayamıyorum zaten; Ne anladım ben bu işten şimdi? Ne saçma...
Neredeyse unutuyordum, bir de kehanetler vardı tabii. Gerçi doğruluğu da tartışılırdı bir yerde, ama bazen insanı korkutmuyor da değildi. Kaldı ki, o içindeki kelimeler en saçması zaten. Ya neyin nesi bu karanlığın oğlu? Bir kere dünyanın sonuyla nasıl bir ilgim olabilir acaba? Ne yaptım da durduk yere tanrı beni evinden kovuyor? Evi batsın onun!
Ansızın kulağımda bir deprem anını çağrıştıran seslerle yavaşça vücudum ürpermeye başlarken gözlerimi araladığım gibi en son olanları hatırlamaya çalıştım kendimce. Görüntüye göre kütüphane de uyuya kalmıştım, etrafı sabahın ilk soğukluğu sarmıştı ve pencerelerinde sonuna kadar açılması karşısında perdelere kadar herşey uçuyordu. Ama ben açmadım, öyleyse kim açtı? En son hatırladığım şey babamın odasında bulduğum 'Canavar Mitolojisi' kitabıyla buraya gelerek araştırmaya oturmamdı ama sonrası hiç yok. Merakla etrafta göz gezdirirken kitapta açılan sayfanın iyice dikkatimi çekmesiyle satırları okurken buldum kendimi.
Puer in Tenebris; O dünyanın sonunun sebeplerine dair teoriler arasında yer alır, ayrıca karanlık ve felaketlerin kaynağı olarak bilinir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın Mirasları
FanficMiraslar. Klaus Mikaelson'nın mirası Hope Andrea Mikaelson. Alaric Saltzman'ın mirasları Josette 'Josie' Saltzman ile Elizabeth 'Lizzie' Saltzman. Malachai 'Kai' Parker'ın mirası Jacques Parker. Bu bir hikaye. Geçmiş ve gelecek de, yaşanan ve yaşan...