Hope Andrea Mikaelson
Üç Ay Sonra
İstemsizce düşüncelere daldığımız zamanlarda bazı şeyler olması gerekenden de garip değil mi sizce de?
Yani, ne de olsa hayat dediğimiz şey tıpkı bir balıkçının da dediği gibiydi, rastgele. Ama içindeki bazı şeyler tuhaf bir döngüyle bitse de hatıralar sonsuza dek kalıyordu, bu da başka bir gerçekti sonuçta. Ki, bu konu hakkında kendimi ikna ettiğim birşey varsa, o da sanırım hatıra yazmanın ölümün elinden bir şeyler kurtarmak olduğu kısmıydı. Fakat, korkarım ki, bunun sonu daima iyi sonuçlanmıyordu. Ah, evet, o da hayatın başka bir gerçeği işte.
"Hope... İnan bana, nasıl göründüğünü biliyorum, ama artık sana söylemem gereken bazı şeylerin vakti geldi."
"Bir zamanlar benim de senin gibi olduğumu biliyor muydun? Yani avcının avına takılmış ürkek bir ceylan gibi? Çocuktum o zamanlar daha, kurtlardan korunmak için babam bizi vampire çevirmişti. Bu da bir piç olduğumun kanıtıydı tabii, annemin hatalarının cezasını ben çektim. Çok şey istemiyordum, sadece bir yere ait olmak."
"İçimde kaybolduğum zamanlarda biriyle tanıştı, baba demek istedim ona, lütfen beni suçlama. Ama onun yüzünden çok kötü şeyler yaptım, korkunç kararler verdim. Ve ona bugünki kötü melezi yaratması için izin verdim."
"Özür dilerim Hope, çok özür dilerim senden! Belki de birazdan duyacaklarınla hayatının sonuna kadar nefret edeceksin benden, ama... Eğer o gün geldiğinde burada olamazsam onunla savaşabilmen için asla öğrenmeni istemediğim o sırrı vereceğim şimdi sana."
"Hazır mısın gerçeği öğrenmeye güzel kızım?"
Barry'nin beni bulduğu ve Central City'e getirdiği o geceden beri kafamın içinde dolanan ve ani bir şekilde silinen babamın son sözlerinin bir kez daha yankılanmaya başlamasıyla karşımdaki duvardan tutunarak derin bir nefes aldım. Ardından da beni bunaltan buharlı hava yüzünden duşakabinden çıkarak lila tonlarındaki bornozumu giyindim. Aynanın önüne geçtiğim esnada buhardan gözükmeyen aynayı elimle sildim ve bir süre boyunca buharlı yansımadan kendime baktım. Fakat, bir anlığına nedense yine o rüyayı hatırlamıştım.
"Son zamanlarda işimi ne kadar kolaylaştırdığına dair bir fikrin var mı, Hope Mikaelson?Ah, ben de seninkileri kolaylaştırayım dedim efendimizin hatrına."
"Kabalığımı mazur görün leydim, Necromacer!"
"Bu küçük şeytan ansızın bir gün batımında gelecek kucağınıza, gece yarısını geçmeden ondan kurtulmayı başarırsan bu çatının altına yağabilecek felaketlere engel olmak için hala umut var demektir."
Geriye kalan tek umudun kurtulabilmek olması mı kabullenmesi zor olan? Yoksa gün batımında bulacağımız bebeğin bir şeytan olması mı? Artık bilemiyordum hangisinin daha tuhaf olduğunu. Başka bir rüya daha kafamın içindeki döngüye katılırken düşüncelere dalmadan edemedim yine. Rüyaların anlamı neydi acaba? Ya da daha kötüsü, gerçekten bir anlamı var mıydı? Ya yoksa? Ya kafamda kuruyorsam herşeyi? Hangisi daha korkunçtu, onu da seçemezdim gerçi. Ama ansızın yansımadan arkamda beliren babamın varlığıyla geriye doğru sıçramıştım adeta. Nedense bana düşman gibi bakıyordu, ve nedense onca çabanın arkasından onu yeniden görmek beni dehşete sürüklemişti. En az bir ölü kadar bembeyazdı yüzü, gözaltları morarmaya başlamıştı, kafasından aşağıya da kanlar süzülürdü. Onun varlığı tek kelimeyle içime korku salıyordu sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın Mirasları
FanficMiraslar. Klaus Mikaelson'nın mirası Hope Andrea Mikaelson. Alaric Saltzman'ın mirasları Josette 'Josie' Saltzman ile Elizabeth 'Lizzie' Saltzman. Malachai 'Kai' Parker'ın mirası Jacques Parker. Bu bir hikaye. Geçmiş ve gelecek de, yaşanan ve yaşan...