Kader çizmişse yolunu ıssız bir karanlığa ;sen çevirsen de dümenini en parlak sulara, nafiledir verilen her bir çaba ...
Yıl 1989...
Bizim evin yakınlarında ırmak durmadan akar gece sesiyle bizlere huzur verirdi. Bu kasabanın kızları her yaz orada eğlenirdi. Kasaba sıkıcı olsa da biz kızlar her zaman eğlenecek bir şey bulurduk. Çünkü bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu.
"Hey Jennie sen neden suya girmiyorsun?" hadi ama ıslanmayı sevmediğimi herkes bilirdi. Ama bu kızlar insanı öyle bir kandırıyordu ki her geldiğimde kendime verdiğim sözü çiğniyor ve giriveriyordum. Puantiyeli mayomun üzerine giydiğim şortum ile taşların birine oturmuş ayaklarımı ıslatıyor bir yandan da ilerden gelen delikanlıların gölgelerini izliyordum.
"Böyle iyiyim." dedim kısaca Lisa'ya. Sıcak kavurucu olsa bile bugün bedenim serin sulara bulanmayacaktı. Günün bu saatleri ırmağın kızlara ayrıldığını bilen oğlanlar ne diye buraya doğru geliyordu anlam verememiştim fakat buraya doğru geliyor olmaları bir hayli sinirimi bozmuştu.
"Hey kızlar bakın bakın, oğlanlar bu tarafa geliyor!" Nayeon'un bağırışıyla herkes kafasını ırmağa inen patikanın başına dikti. Bu oğlanlardan biri kaderimdi, bilirdim. Bu kasabada herkes birbiriyle evlenir ve tek bir adım dahi atamazlardı merkeze. Ben ise buradan uzaklaşmak istiyordum. On sekizime geldiğimde evlenmek değil, işimi elime almak istiyordum. Bu hayalimden anneme her bahsettiğimde gülüyor bana bir türlü inanmıyordu.
"Saat kaç ki?" kızlar birbiriyle münakaşaya girmişken ben çoktan ayağa kalkmıştım ve Lisa'da çoktan yanıma gelmişti. Annemlerin anlattığına göre biz Lisa ile aynı gün, aynı saatlerde doğmuştuk. Ben Lisa'dan yarım saat kadar erken doğmuşum sanırım. Kasabadaki herkes Aralık ayında bir hikmet olduğunu, o aylarda doğan kızların ay parçasına benzediğini söylüyordu. Ne yalan söyleyeyim bu zırvalık gururumu bir hayli tatmin ediyordu.
Oğlanlar ırmağa iyice yaklaşınca herkes sustu. Kulaklarımıza dolan tek şey ırmağın sert sularının uğultusuydu şimdi. Lisa sudan çıktığı için saçları hala ıslaktı ve havlu ile iyice örtünmüştü. Tabii namusumuzda önemliydi. Annelerimiz her gün bu konuda bizi uyarırdı. Hadi ama bu kimin umrundaydı ki? Aslına bakarsak çoğu kızında umrundaydı...
"Hey defolun buradan!" bu ses Yuna'dan çıkmıştı. Bize göre bir hayli küçüktü fakat cesaretli kızdı doğrusu. Karşımıza 8 erkek dikildiğinde bende tam karşılarına dikildim. Eğlence çıkmıştı bana da. Çocuklar bir hayli umursamaz görünüp kendi aralarında gülüşüyorlardı. Bu benim daha da canımı sıkarken bende alayla güldüm.
"Neden buradasınız?" dedi Lisa yanımdan. O benim kadar yaklaşmamıştı. Sevmezdi zaten erkeklere yaklaşmayı fakat o da biliyordu bu 8 oğlandan biriyle istesede istemesede evlenecekti.
"Suya girmek istiyoruz." sinirle gülüp bir adım ileri attım.
"Saat henüz bir, bizim sıramız bilmiyor musunuz?" dedim hiddetle. Ve o an aralarından esmer olanı bana doğru yaklaştı. Onun yaklaşmasına inat çekilmedim öylece bekledim. Gözlerimden kararlılık akıyordu. Küçüklükten beri gelen bir dik başlılığım vardı. Kızlara yakışmayacak hareketlerim ve bu hareketlerin ağır sonuçları vardı.
"Hey yaklaşma!" diye arkadan bağıran Lisa'ya inat yaklaşan çocuk ile yüzümden kararlılığım hiç silinmedi. Lisa hala birinin bizi göreceğinden korkuyordu fakat ben akşam babamdan dayak yiyecek olsam dahi çocuktan bir adım uzaklaşmak istemiyordum. Bizim kasabamızda kadınlar hor görülmezdi fakat çoğu zaman kocalarının vicdanına teslim olurlardı. Ben bu kasabanın erkekleri izin verdiği için değil kendi hakkım olduğu için özgür olmak istiyordum.