5

604 44 35
                                    


Chan kendi dünyasında yüzüyordu.

Grubunun en küçüğü ondaki huzursuzluğun farkına varmış, baş başa konuşabilmeleri için daha önce hiç görmediği tenha bir yere getirmişti. Bütün Kore ayaklarının altında görünüyordu. Elindeki meyve suyu öylece duruyor, içilmeyi bekliyordu. Ama hem iştahı olduğunu hissetmiyor hem de kilo aldığını düşünüyordu.

"Hyung, lütfen içine kaçmaktan vazgeç. Kendini anlatmanın zor olduğunu biliyorum ama anlatmadan kurtulamayacağını biliyorsun." Chan gözlerini kapatırken dudaklarını dişleri arasına aldı. Kabul görmemekten korkuyordu. Kimsenin bilmemesinin sebebi buydu. Normal biri değildi, bir erkek feminen giyemezdi. Toplum bunu doğru bulmazdı. 

"Farklıyım İnnie." Titrek sesi aralarını doldurduğunda daha fazla konuşamayacağını düşünüyordu. Ama sırtını ovuşturan sıcak el ona daha fazla cesaret vermişti. "Feminen giyinmekten hoşlanıyorum." Bir süre ikisinin arasında sessizlik oluştuğunda Chan kızarmış yaş dolu gözünü küçük kardeşine dikti. "Lütfen benden nefret etme."

Jeongin kendisini Chan'ın kollarına attığında sıkı bir şekilde sarılmış, ağlayan büyüğünün sırtını ovuşturmuştu. "Senden asla nefret etmem hyung. Ayrıca bir sır vermemi ister misin?" Chan'ı kendisinden uzaklaştırıp avuçlarıyla yanaklarını sardığında baş parmaklarıyla gözyaşlarını sildi. "Ben de feminen giyinmeyi seviyorum." Chan şaşkın bir şekilde bakıyordu.

Böyle bir cümle beklemediği belliydi. "Gerçekten mi?" Güçsüz ve çatlayan ses tonu küçüğün onu korumak istemesine sebep oldu. "Gerçekten. Hatta belki de birlikte alışverişe bile çıkarız." Göz kırpıp güldüğünde aldığı gülümseme paha biçilemezdi. Sonunda gülmesini istediği kişi gülüyordu. "Sanırım benim de sevdiğimi bilen tek kişisin." Bakış açısına giren serçe parmakla kıkırdadı Jeongin.

"Söz?"

"Söz."


Eve geri geldiklerinde Chan daha mutlu olduğunu hissediyordu. Sonunda kendisine benzeyen birini bulmuştu. Jeongin'in yanında rahat edeceğini hissediyordu. Bu yüzden içinden bir yük kalkmış gibiydi. İçeri girdiklerinde tüm üyeler oturma odasında konuşup gülüyordu. Sonunda evinde hissediyordu kendisini. Evi... Herkes mutluydu. Ve sonunda Chan birine söyleyebildiği için ferahtı.

Omzuna dolanan kol ile Jeongin'e bakmış, kocaman gülümsemişti. Açıkçası kendisi gibi birini bulmayı beklemiyordu ama kader onu şaşırtmıştı. Bu kişi en küçükleri olsa bile. "Hyung neden bugün birlikte uyumuyoruz?" Dudağını büzdüğünde birlikte koltuğa yerleşmişlerdi. "Olur neden olmasın." Jeongin yerinde heyecanla zıpladığında kıkırdamıştı.

"Hey beni kovuyor musun İnnie?" Hyunjin homurdandığında Jeongin ona dil çıkartmıştı. "Eminim Changbin hyung seninle yatmaktan memnun olacaktır." Chan içinde oluşan kıskançlığı kovmak istese de beceremedi. Küçüğüne ondan hoşlandığını söylememişti. Bir gün için birden fazla itiraf yıkılmasına sebep olabilirdi.

"Hayır, siz ikiniz birlikte yatmıyorsunuz." Changbin hala telefonuna bakarken konuştu. Ses tonu mesafeliydi. Üyeler ona kaşları çatık bir şekilde bakarken bu umurunda değilmiş gibi görünüyordu. "Ama bu neden seni ilgilendiriyor-" Chan kendisine yöneltilen kısık gözlerle susmuştu. Changbin ateşi barındıran gözleriyle ona bakıyordu. Jeongin bu bakışı fark etmemiş olmalı ki Chan'ın elinden tutup ayağa kalkmıştı. "Sizden izin isteyen olmadı."

Chan sürüklenmeye başladığı sırada başka bir el bileğini tutmuştu. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde kendisini tutan elin sahibine baktı. Changbin burnundan soluyarak Jeongin'e bakıyordu. Açıkça kafası karışan Chan kendisini çekiştiren küçüğüne döndü. Kafası karışmıştı. Neden Changbin bu kadar fazla tepki vermişti? Normalde Chan'dan kaçan ve odalarına gelmeyip onu sürekli yalnız bırakan kişi kendisiydi.

Her zamanki davranışıydı. Şimdi değişen neydi?

"Ben senden büyüğüm Jeongin. Benimle nasıl konuştuğuna dikkat et."

Jeongin ilk defa bu kadar sinirli görünüyordu. "Chan senden büyük ama saygı kelimesi olmadan konuşabiliyorsun. Ayrıca neden kendi kararını kendisi vermiyor?" İki ağır bakış arasında kalan Chan gözlerini üyelerinin üstünde gezdirdi. Herkes uğraştığı şeyi bırakıp üçlüye odaklanmış durumdaydı. Sonunda Chan Minho'ya baktığında çocuğun kendisine gelip ilerlemesi derin bir nefes almasına neden oldu.

Minho her zaman olgunluğu kucaklayan taraflardan biri olmuştu. Chan ne zaman arada kalsa ya da karar verecek kadar kendinde olmasa ona yardım eden taraf olurdu. Minho gergin ikilinin ellerinden Chan'ı kurtardığında ikisine de anlamayan bakışlar atıyordu. "Saçmalamayı kesin!" Chan geri adımlar atarak ağzında bir şeyler geveleyerek kendisini dışarı attı. 

🂡

Hiç içime sinmedi....

Ama bölümsüz kalmanızı istemiyorum.

hi, dady ❬binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin