"Uzun savaşlar sonrası tükenmiş bir dünyada, karşılaştığım insanlara ne söyleyebilirim, her sözcük söylemek istediğimden başka bir şeyken.."
•
Cevher'in duygularını açık etmesinin üzerinden beş gün geçmişti ancak Efe sanki yıllardır bu bilgiye sahipmiş gibi hissetmeye başlamıştı. Bunun muhtemel nedeni Cevher'e dair bugüne kadar kafasında dönüp duran sorulara oldukça net bir cevap elde etmesiydi. İtiraf yapbozun eksik parçasıymış gibi yerine oturmuş, bilinmeyen denklemi tamamlamıştı.
Kumral hislerinin en başından, ilk görüşten beri var olduğunu söylediğinde gerçekten şaşırmıştı. Doğruya doğru Efe bu konularda iyi bir sezisi olduğunu iddia edemezdi, etmezdi. Ayrıca malum sınav günü önüne kopya kağıdı atan kişiden bahsediyorduk, böyle birinden o anlamda şüphelenmemekte haksız sayılmazdı.
Beş gün değerlendiremediği fırsatlarla bir çırpıda geçmişti. Uzak kalmak, düşünmek için zaman istediğinde sürecin bu denli uzayacağını bilmiyordu. Ama kendi açısından bir karara varmanın zamanı gelmişti. Yanlış anlaşılmasın Efe'nin kararı iki adam arasında kalan birinin açgözlülüğü yüzünden geciken cinsten değildi.
Tereddütü ikisi arasında kıyas yapmaktan ya da birini diğerine tercih edememekten doğmuyordu. Onun seçimi zaten belliydi. Sadece ardında bırakacağı kişi adına şimdiden üzüldüğünden bu yükü omuzlamaya bir türlü yanaşmıyordu.
Seni sevdiğini bildiğin birini nasıl yüzüstü bırakırsın?
Efe bu soruyu babasına sormak isterdi. Hamile eşini ve oğlunu basitçe, arkasına bile bakmadan terk eden adamı karşısına alıp konuşmak isterdi. Hisleri nelerdi, kafasından ne geçti, içinde bir yerler sızlamadı mı bilmek isterdi. Çünkü insan birinin nasıl yapamadığı öğrenince o yoldan uzak durmak için elinden gelen her şeyi yapabilirdi.
Aslında sorusunun cevabı en başından belli değil miydi? Islanmadan gökkuşağını görememek gibi, yeni bir şey inşa etmeden önce kırıp dökmeyi göze almak gerekirdi. Efe artık hak vermeye başlamıştı Cevher'e. Belki de gerçekten birini terk edecek cesareti yoktu. Bu bir cesaret işi miydi emin değildi ancak eğer öyleyse Efe korkağın dik alası olurdu.
Düşünmek için kendine tanıdığı vakit ayrıca bir gerçeği kavramasını da sağlamıştı. Cevher'in sevgi anlayışı ona çok yabancıydı. Bir insan değer verdiği kişinin hayatını baltalamak adına bu kadar ileri gidiyorsa, nefret ettiği kişiye neler yapabileceği muammaydı.
Cevher'i kontrol altında tutması gerektiğini hissediyordu. Doğru, ona kapılıyordu. Tatlı-sert öpüşleri, ondan hiç umulmayacak yoğunlukta şefkatin mesken tuttuğu bakışları, yeni farkına vardığı cazibesi onu mest ediyordu. Ama..
Efe'nin bir ama'sı tabi ki vardı. Ancak anladığı üzere Cevher'in ama'lara tahammül eşiği düşüktü.
"... seninle benim kadar arkadaşlarmış gibi.." demişti Cevher, Serhan ile Berfu'yu kastederek.
O sabah Cevher hiçbir şeyden haberi olmayan iki insanı aptal yerine koymaktan gocunmamıştı. Zaten başta Serhan olmak üzere Berfu'ya karşı da iyimser hisler beslemediğini çirkin imalarda bulunarak açık etmişti. Neyse ki ne Serhan ne de Berfu sözlerindeki gizli manayı anlamamıştı.
Sigarasından son nefesi çekerek ciğerlerine gönderdi Efe. Derin düşünceler eşliğinde sömürdüğü dalı birkaç adımda yanına vardığı çöpe attı. On dakika daha vakti olduğundan banka geri oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficção Geral"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...