tanıştığımız gece

101 18 5
                                    

parmaklarımı klavyede gezdirdim, gezdirdim, gezdirdim. hiçbir şey yoktu. hiçbir şey. önceden akıp giden kelimelerim beni bir başıma bırakmıştı, hem de en çok ihtiyacımın olduğu zamanda.

sekiz aydır tek bir kelime yazamıyordum.

dört aya kitabımı teslim etmek için son tarihti.

sıkıntıyla kafamı masadaki kollarıma gömdüm. tanrım, neden böyle olmuştu?

pekala, birkaç nedenim vardı tabii ki. annem. annemin hastalığı. babamın kaybı. kaza.

pek çok şey.

fakat her zaman yazmak benim için çıkış yoluydu, bu hep böyle olmuştu. mutsuz muyum? yazayım. mutlu muyum? yine yazayım.

şuan böyle değildi. ve lanet olsun ki şuan yazmak zorundaydım. annemi yaşatabilmek için yazmak zorundaydım.

telefonumun tuşuna basarak saate baktım. 23.37. o kadar olmuş muydu? şaşırarak önümdeki perdeyi araladım. evet, hava kararmış, sokak lambaları yanmıştı.

sabahın ilk ışıklarıyla oturduğum bilgisayarın başından yine birkaç taslak dışı kelime yazmadan kalkıyordum.

tanrım. bana yardım et.

yine hiçbir şey yememiştim. bu yüzden sandalyemde doğrulduğumda, önce gözlerim karardı. masadan destek aldım. karartılar gözümü terk ettiğinde ve nihayet temiz görüşüme kavuştuğumda, askılıktan ceketimi alıp kendimi dışarıya attım.

soğuk hava. şok etkisi. mükemmel.

ayaklarım aynı rotayı çiziyordu, tıpkı bu hafta her gün yaptığım gibi. her yazamadığımda yaptığım gibi. kahvemi alıyorum, ardından sahile yürüyorum. ayakkabılarımı çıkarıp ayağımı kuma gömdüğümde her şeyin süper olacağını, ve bir sonraki gün yazabileceğimi düşünüyorum. ve bu döngü tekrarlanıyor.

fakat bu geceki rutinim biraz daha farklı.

"hanımefendi. size çok ihtiyacım var. lütfen beni saklayın." tiz bir sesle tüm odağım bozuldu. beni hafifçe sarsan kıza döndüm.

korkmuş bakışlar. dağılmış kahküller, kısa, siyah saç. "ne?"

"rahatsız ediliyorum. yalvarırım, beni koru." kızın
ağlamaklı sesine karşı onu yanıma çektim ve oturttum.

"ne oluyor?"

"tanımadığım bir adam. şurada," kafasını sağa doğru yatırdı. kızın gösterdiği tarafa baktığımda, gerçekten de bir adamın orada beklediğini, ve gizlice kızı kesmeye çalıştığını gördüm. "beni takip ediyor. tanımıyorum. korkuyorum."

kızı tanımıyor olmama rağmen bu kadar korkmuş görünmesi, ağlamaklı suratı beni derinden yaraladı ve karşımdaki güzel kızın korkudan titreyen bedenine sanki onu on yıldır tanıyormuşum gibi bir samimiyetle, sıkıca sarıldım. "merak etme, bendesin. kalk, evime gidiyoruz. bu kişi bize hiçbir şey yapamaz."

kız bana emin olmayan gözlerle baksa da ellerinden tutarak onu kaldırdım. sağ koluna girdim. ağır adımlarla yürümeye başladık. o sırada telefonumu çıkarıp jeno'ya konumumuzu gönderdim.

adam arkamızdan mesafesini koruyarak gelmeye devam ediyordu. olabildiğince yavaş bir şekilde yürüyerek, bir yandan çantamdaki biber gazını her ihtimale karşı elimle kapmaya hazır şekilde bekliyordum. kız kalktığımızdan beri tek kelime etmemişti, zaten kim bilir nasıl bir şok içindeydi.

sonunda yolun karşısından gelen arabayı gördüğümde, rahat bir nefes verdim.

"gelen araba güvenliğim. şimdi ona binip buradan uzaklaşacağız, korkma." kıza kaçırıldığını sanmaması adına durumu açıkladım.

kaşlarını çattı. "güvenliğin mi? zengin falan mısın?" ardından birkaç saniye gözlerime baktı. "siktir. jennie kim?" gözleri faltaşı gibi açıldı. "karanlıkta fark edememiştim. cidden sen misin?"

tanınmam karşılığında hafifçe güldüm. "sanırım benim. atla hadi."

kızla birlikte arabaya bindim. bu sırada da bizi izleyen sapığı ihbar etmeyi ihmal etmemiştim.

"pekala, sanırım şuan güvendesin." dedim kıza doğru. sapık adam gözden kaybolmuştu. "jeno, hayat kurtarıyorsun. teşekkür ederim."

"biliyorum. rica ederim. yıllardır bunun için ödeme alıyorum." lafına karşı gözlerimi devirdim. beş yıldır benimleydi. artık arkadaş olmuştuk, işinin parayla ilgisi yoktu. ikimiz de bunun farkındaydık fakat arada böyle şakalarla takılıyordu.

"nereye götürelim seni? evin nerede" diye sordum kıza karşı.

"ben..." karşımdaki kız kafasını yerden kaldıramıyordu. "tanrım. o kadar kişiden sana nasıl denk geldim?"

güldüm. "konumuz bu değil. o adam sana bir şey yapmadı değil mi?"

"hayır, yapamadı. izlendiğimi hissedince korktum. birilerini aradım, ıssız bir bölgedeydim, kimse yoktu. kendimi sahile atınca, sizi buldum. şimdi buradayız işte." hala şokta olmalıydı, kısık sesli ve tereddütle konuşuyordu.

"anladım, çok sevindim. seni nereye bırakalım?" tekrar sordum.

"evim yok," dedi kız sıkıntıyla. aldığım cevap karşısında şaşırdım.

bir şey sormam kabalık mı olurdu?

evet. kabalık olurdu.

"ah, tamam... bir otele veya kalacağın bir yere bırakmamı ister misin?"

"beni ilk müsait yerde bıraksanız bile hallederim. jennie kim, büyük hayranınızım. umarım bir gün imza gününde buluşuruz." kafasını kaldırıp ışıldayan gözleriyle bana baktı. gülümsedim.

otele gitmek istememe sebebini düşündüm, muhtemelen parası yok. hatta muhtemelen değil. kesinlikle, beş kuruş parası yok. belli. mahcup hissetmek istemiyor.

bunu fark ettim ve o an sadece içgüdülerim devreye girerek bir teklifte bulundu.

lanet içgüdüler.

"bugün benim evimde kalsan? boş odam var. tanımadığım biri de olsan, böyle bir geceden sonra senin gibi bir kızı bırakırsam gönlüm el vermez." jeno aynadan bana çatık kaşlarıyla bakıyordu. haklıydı da, yabancı birini evime davet etmek? üstelik gecenin bu saati? ya hırsızsa? ya bana zarar verirse? tanrım... delilikti.

"ah, hayır. gerek yok." dedi karşımdaki kız. zaten kabul etmesini beklemiyordum.

"lütfen. ısrar ediyorum." dedim. "içimdeki his bunun yapmam gereken şey olduğunu söylüyor."

karşımdaki kız bıkkınlıkla nefes verdi. "ben... bunu yapamam. beni tanımıyorsunuz bile."

"bir gecelik. beni veya evdeki herhangi birini görmeyeceksin tatlım, zor bir gece geçirdin, konforlu bir yerde uyu diye sadece. otel gibi düşün. yemin ederim beni bile görmeyeceksin, kendi evin gibi olacak."

kız düşündü, kafasında bir şeylerin hesabını yapıyor gibiydi. birkaç saniyenin sonunda yanıt verdi. "pekala. bir gece, fakat karşılığını ödeyeceğim."

empati yaptım, ben de bir yabancının evinde muhtemelen ancak içimin böyle rahat edeceği şekilde kalabilirdim. bu yüzden yargılamadım. "tamam. anlaştık."

kız gülümsedi. "tanışmadık. ben lisa."

"memnun oldum. jennie."

the night we met || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin