"Gel buraya." Bahçenin bir kenarında onlara arkası dönük şekilde oturan oğluna seslendi kadın. Masaya doğru daha hiç bakmamıştı çocuk. Çitlerin ötesine hiçliğe doğru bakıyordu öylece.
"Charles!" Bu sefer daha yüksek sesle bağırdı ama kibar tonundan hiç taviz vermedi. Karşısında oturan kadın son derece soylu ve zengindi. Çocuğunun vurdumduymazlığı mahçup hissetmesine sebep oluyordu.Tekrar bağıracakken elinin üstüne koydu elini karşısındaki kadın. Yüzüne bakmasına sebep oldu bu hareket. Büyük beyaz bir şapka takmıştı kafasına. Büyük çiçekler vardı yan tarafında.
"Bırak otursun" dedo anaç bir ifadeyle. Hafif yana yatınca kafası, şapkadan sallanan kurdele de sallandı."Çocukluktan beri böyle biliyorum." diye ekledi kadın. "Bazılarının yaradılışıdır bu değiştirmeye çalıştıkça daha da gün yüzüne çıkar. O yüzden biz devam edelim."
Bu sözler karşısında daha da mahçup hissetti kendini. Derince bir iç çekip ilk kez gülümsüyormuşcasına bir acemilikle gülümsedi karşısındaki kadına. "Haklısınız." dedi sadece ve hızla konuyu değiştirdi.Bu sırada Charles çitin ötesine koşma planları yapıyordu. Kaç gün aralıksız koşabilirdi? Nereye kadar gidebilirdi? Aklındaki hesaplar çok uçuk olsa da bir yandan da çok ileriye gidemeyeceğini bilmenin rahatlığı vardı üstünde. Bu evi sevmiyordu. Ne zaman annesi yalakalık yapmaya gelse peşinde sürüklüyordu onu da. Evin küçük kızı için yapıyordu bunu, biliyordu. Kız bu gelip gitmelerde ondan hoşlansın diye her fırsatı kullanıyordu annesi. Charles da git gide daha garip hareketler yapıp izin vermiyordu annesine.
Sıkıldı sonra. Güneş altında oturmak zaten çok bunaltıcıydı. Annesinin oturduğu masaya döndü. O kız da oturmuştu yanlarına. Tekrar çitlere döndü. Canı sıkıldığı için fırlayıp kalktı ayağa. Kız da sanki onun kalkacağı zamanı beklemişti. Onu görüp gelmiş gibi olmasını istemiyordu. Hiçbir koşulda kızın ilişki gibi bir şey düşünmesine izin vermek istemiyordu. Oflayarak çocuk edasıyla masaya doğru yürüdü. Ayaklarını kontrolsüzce ileriye doğru sallıyordu. Kollarını da kontrol etmeyi bırakmıştı. Öylece sallanıyorlardı iki yanda.
Masadan bir kurabiye aldı, cebine attı. Diğerini de ağzına yerleştirdi. Ağzındaki kurabiyeyle "İyi günler madamlar" demeye çalıştı. Masadaki yabancılardan daha çok annesi şaşırmıştı. Daha doğrusu şaşırmış gibi yapıyordu. Şimdi arkasını dönüp gidince aslında böyle asla yapmadığından, başına güneş geçeceğinden bahsedecekti. Masadan iki üç adım uzaklaşınca arkasını dönerek oldukça komik bir reverans yaptı.
Yine kontrolsüz adımlarla bahçe kapısına doğru yürüdü. Bir eli kurabiyesinde diğer eli de cebindeki kurabiyedeydi. Uzaklaşırken annesinin mazaretleri sıraladığını duyuyor gibiydi. Kapıda bir at arabası gözüktü sonra. Bekçiler hızla kapıyı sonuna kadar açıp geçmesime izin verdiler arabanın.
Evin oğlu gelmiş olmalıydı. Araba yanından geçerken camdaki adama baktı dik dik. Adam da ona bakıyordu zaten. Birkaç saniyenin birkaç yıl olduğu andan sonra öncekinden daha hızlı adımlarıyla çıktı gitti evin bahçesinden Charles. Gelen evin beyi ise aheste aheste arabadan indi. Hemen masaya gitti ve şapkasını çıkarıp reverans yaptı konuklarına.
"Hoş geldiniz Leydi Bertha, umarım hoş ağırlandınız evimizde." Nazikçe elini öptü kadının.
"Siz de hoş geldiniz" Kibarca gülümsedi karşısındaki bedene konuk. "Pek tabii, her zamanki gibi müthiş ağırlandım."
"Hoş geldin oğlum" dedi ev sahibi. Annesinin de elini öpen adam kız kardeşine de hafifçe sarıldı. "Hoş buldum saygıdeğer anneceğim, kız kardeşim. Kalıp uzun uzun sohbet etmek isterdim ama bu yolculuk beni çok yordu. İzninizle yukarıya çıkmak istiyorum." Masadaki herkese bakarak konuştu adam. "Tabii, hak ettiniz. Git dinlen Will." dedi annesi.
Eve girer girmez gülümsemesi düştü Will'in. Yerini sıkıntılı, bıkkın bir ifade aldı. Odasına çıkınca da ilk yaptığı şey üstündekileri sağa sola fırlatıp yatağa uzanmak oldu.