Ahmet hiçbir şey söylemeden yerine oturdu. Söyleyemezdi zaten. Gözleri bulanmaya başlıyor dinlediği sözler kulaklarından girip beynini kemiriyordu. Esra artık onu sevmediğini söylemişti. Ahmet'e dayanılabilecek gibi gelmiyordu. Sevmediğini söyledi ve çıkıp gitti. Ahmet ise hala o donmuş vaziyette inanamıyor başına gelenlerin bir kabus olması için Allah'a dua ediyordu. İlk önce havada kaldığı elini indirdi. Yüreğinde gerçekleşen parçalanışın acısını soluğu kesilene kadar haykırmamak için kendine nasıl işkenceler yapıyordu. Zar zor kantinin sandalyesine oturabildi ve ağlamaya başlamıştı. İnanamıyordu. Bütün şimdi bu yaşadıkları bir yalandan ibaret olduğu aslında onun gözünde hiçbir şey olduğu bilmek çok koyuyordu onun yüreğine. Nasıl yapabilecekti şimdi onsuz nasıl. O düşlerinde büyüttüğü aşkı için artık karanlık doğmuştu. Ahmet inme inmiş gibi kalakaldı olduğu yerde. Zilde çalmıştı. Artık dersler umrunda mıydı sanki. Hiçbir şey umrunda değil. Artık o yoktu. Esra yok. Hayır diye haykırıyordu Ahmet. Hayır olamaz diye hep tekrar ediyordu. Sınıfa girmemiş olan arkadaşları Ahmet'i uzaktan bakıyorlar vah vah deyip duruyorlardı. Hepsinin içinde "Değmezdi bu kız için bu kadar sevmeye" diyorlarsa da Ahmet için hayatının anlamıydı. Ahmet için son kez üzüldüğüne işaret bir el hareketi yaptılar ve okulun bahçesine çıktılar. Ahmet masanın üzerine damlayan gözyaşlarına bakıp gülümsemeye başladı. Ahmet içinse bugün bir ölüm vardı.
Ahmet akşam üzeri bir binanın çatı katına çıkıp ağlamaya başladı. Cebinde ise bir mektup vardı. Sevdiğine yani Esra'ya yazılmış olan bu son mektup. Esra'nın çok hoşuna gittiği için sık sık yazardı. Ahmet gökyüzünde beliren yıldıza bakarak gözyaşlarını binanın çatı katından aşağıya akıtıyordu. Hala inanamıyor "Neden bunu yaptın Esra seni ne kadar çok seviyordum hayat seninle güzel oldu. Sen olmadan ardımda bıraktığım hayatta bana hiçbir şey mutluluk veremez zaten ne için yaşıyoruz ki" diye feryat edip son kez yutkundu. Aşağıya baktıkça başı dönüyor kendini bir uçurumdan atarcasına büyük bir boşluğa atar gibi kendisine gözlerini kapatarak büyük bir boşluğa verdi. Yere çakılasıya kadar geçen dört beş saniye belki bir ömür gibiydi
Ahmet'in cesedini bulduklarında bütün arkadaşları ailesi oradaydılar. Annesi fenalık geçiriyor kız arkadaşları ağlıyor Esra da dahil. Erkek arkadaşlarının gözlerinden yaşlar süzülüyor kendilerini bağırarak ağlamamak için zor tutuyorlardı. Dün onu göre arkadaşı cebinde gözüken mektuba aldı. Esra'ya yazılmış olduğunu görünce ona verdi.Şunlar yazıyordu.İlkim ve Sonum olan Esra'ya;
Sen karşıma geçtin ve beni sevmediğini söyledin. Bu yüreğimde telafisi olmayan öyle yaralar açmıştı ki acısına dayanamadım. Acılarıma son vermek için basit bir şey yapmam gerekiyordu ve çaresi ebediyen sürebilecek olan bir şey. Senin o yüreğin bana ait olmadığını bilmek ölümden daha acı gelirdi. Bu yüzden ölüm benim kurtuluşum tek çaremdi. Sakın üzülme. Bilirsin ben dayanamam senin üzülmene. ağlamanı da istemiyorum. Her şey yalandan da olsa ben senin yüreğinin çok iyi olduğunu biliyorum. Bu mektubu yazdığım vakit gece beni içine çekiyor. Kendimi bırakmak istiyorum artık. Kulaklarımda tuhaf bir uğultu var. Ellerim titriyor gözlerim yaşarıyor. Yüreğimde ki duyguları anlatmak isterim ama daha dayanamıyorum. Keşke son bir kez daha seni görebilseydim. Ellerinden tutup şu karanlıkta beliren yıldızlara beraber bakabilseydik. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum diyebilseydim keşke.Keşke...
Benim sana söyleyecek son sözüm kaldı. Bir daha ağlamanı istemiyorum. Kimi seviyorsan ebediyen bırakma. Sen hayatta en iyi şeylere laiksin. Seni sevdiğimi hiç unutma."Ahmet"
Esra dayanamıyor hüngür hüngür ağlıyordu. Onu böylesine seveceğini hiç tahmin etmiyorum. Ahmet'in ölümden kendini sorumlu tutuyor o ağır yükün altında eziliyordu. Nefes alması zorlaşıyor etraf kararmaya başlıyordu..