Her Şeyden Önce

60 6 3
                                    

2022 İNGİLTERE

''Londra'da doğmuş olmama rağmen birçok ülkenin kültürünü , hayat tarzını ve tarihini öğrenerek yetiştirildim. Hayatım normal bir İngiliz kızından farksız. Annem katı bir Hint kültürüne göre yetiştirilmiş Samrat ailesinin tek kızıydı. Zamanında topraklarında yaşanan bir olay yüzünden kaçmak ve ailesini terk etmek zorunda kalmıştı. Halkının İngilizlerden ne kadar ne kadar nefret ettiğini bildiği için Londra'ya gelmiş ve o sıra bir iş için burada bulunan babamla tanışmıştı. Babam Kahireli bir iş adamının tek oğluymuş. Babası vefat edince işlerin başına o geçmiş. Başka bir kıza sözü olmasına rağmen Kahire'ye geri dönmemiş ve Londra'da kalarak annemle evlenmiş. Babamın ailesi bu olayı duyunca çok sinirlenmiş ve büyük amcam tüm mal varlığını üstüne alarak babamı mirastan men etmiş.

Babam ailesiyle arasını düzeltmek için sık sık Mısır'a gitmeyi denedi ama her seferinde sınırdan geri döndürüldü. En son ben 7 yaşındayken gitti ama bir daha geri dönmedi. Gittikten bir gün sonra babamın cesedi Mısır'daki bir tapınağın önünde bulunmuş.

Babam ölünce annem Hindistan'a geri dönmek istedi ve ailesine haber gönderdi. Büyükbabam beni bırakması karşılığında onu kabul edeceğini söylemiş. Ertesi gün annem beni bırakıp havaalanına gitti ama uçağa binemeden ölü bulundu.

Annem de ölünce Londra'da bulunan bir arkadaşı beni yanına aldı ve kendi kızı gibi büyüttü. Bütün bunlar ne kadar bir romanı andırsa da aslında benim geçmişim. Yetim ve öksüz kalmama rağmen gayet iyi şartlarda büyütüldüm. Bu hayatı bana sağlayan kişi ise bu yaşıma kadar bana bakan kadın. Yani annem. Ama maalesef bugün ona da veda etmek zorundayım. Bana bu hayatı sağladığın için sana teşekkür ederim anne. Lütfen her neredeysen beni bekle.''

 Kürsüden inince insanların bana bakan gözleriyle karşılaştım. Beklediğimin aksine gözlerinde en ufak bir acıma kırıntısı bile yoktu. Hepsi bana saf bir hayranlıkla bakıyordu. Onca şey yaşamış olmam , kendi akrabalarım tarafından reddedilmem ve tüm ailemi kaybetmeme rağmen nasıl hala ayakta olduğumu merak ediyorlardı. Onlara göre hassas tabiatlı gördüğü kadınların bu kadar güçlü olması imkansızdı. Mutlaka ağlamanız hatta bir erkeğe sığınmanız gerekiyordu. Çünkü biz kadınlar mutlaka birine muhtaçtık ve yaşadığımız bu dünya yalnız kadınlar için bir cehennemdi. Bu hemen hemen herkesin zihninde bulunan bir açıklamaydı. Peki ben hayatın attığı bunca kazığa rağmen nasıl bir yerden destek almadan ayakta durabiliyordum ? Hepsinin merak ettiği şey buydu.

Başka biri olsa çoktan göz yaşlarına boğulmuştu ama benim gözümde tek bir damla yaş yoktu. Donuk bakışlarla etrafta olan biteni izliyordum. İnsanların çoğu göz yaşlarına hakim olamamış dolu dolu gözlerle annemin tabutuna bakıyordu. Bazıları ise göz ucuyla beni inceliyordu. Hala ağlamamı bekler gibi bir halleri vardı ama ben bütün bu beklentilerin aksine soğuk bir şekilde az önce önünde durduğum tabuta bakıyordum.

Annemin beni terk etmeden önce söylediği bir söz vardı. Bu cümle beynimde öyle bir yer edinmişti ki istesem bile unutamıyordum. Rüyalarıma girmiş , beni birçok kez gerçekle yüzleştirmişti. Annem tam kapıdan çıkmaya hazırlanıyordu. Elindeki kocaman valiz geri dönmeyeceğini açıkça belli ediyordu. Yanımda vaftiz annem vardı. Bir elini omzuma atmış kapıda duran anneme bakıyordu. Onun da gözlerinde acı vardı. Birçok kez onunla konuştuğunu ve gitmemesi gerektiğini anlattığını hatırlıyordum. Gitmek istiyorsa da beni de yanına almasını söylüyordu. Annem ise bütün bu konuşmalarda hep aynı cevabı veriyordu. ''Onu yanıma alırsam orada bir yerim olmaz.'' Vaftiz  annem ise ona hep aynı cümleyle cevap veriyordu. ''Onu yanına almazsan onun kalbinde de bir yerin olmaz.'' O zamanlar annemin ne dediğini anlamamıştım ama şimdi gayet iyi anlıyordum. Annem eğer beni bırakırsa onu unutmayı seçeceğimi biliyordu. Baştan beri bunun önüne geçmeye çalışıyordu ama başarılı olamamıştı.

Kehanet " Yeniden Doğuş "Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin