Bırak sende kaybolayım-Toygar Işıklı
Sabah uyandığımda yattığım şey Ulaş'ın göğsü değil, yastıktı. Yüzüm buruştu. Ne güzel göğsü varken neden yastık kullanma gereği duyuyordum ki? Çok saçmaydı.
Yastıkta karman çorman olmuş saçımı düzeltmeye çalışıp sesin geldiği mutfağa doğru uyku mahmurluğuyla yürümeye başladım.
Kapının eşiğinde asla görmeyi beklemediğim manzara ile bir elim açık kalan karnımı kaşırken durdum.
Mutfağımda ultra mega yakışıklı bir bey vardı ve üstüne üstlük kahvaltı hazırlıyordu. Dengemi ona bakarken sağlayamayıp pervaza yaslandım. Nefes almaya ve bir miktar kuru dudaklarımı ıslatmaya suya ihtiyacım vardı.
Bir süre pervazda durup onun narin parmakları ile soğanı ve biberi sırasıyla doğramasını izledim. Allah'tan beni fark etmemişti. Fark etse birazcık utanabilirdim.
Ulaş da sanat vardı. Konuşmasında, oturmasında, kalkmasında, mimiklerinde, gülümsemesinde, yemek yapmasında, yemek yemesinde... Her bir detayı sanatla yapılmıştı âdeta. Bu kadar kusursuz bir adamın dünyanın en kusurlu aşkına tutulması bence dünyanın bir cilvesiydi.
Daha fazla dayanamayıp yavaş adımlarla arkasından gidip sarıldım. Sırtına bir öpücük bıraktım.
"Günaydın!"
"Günaydın güzelim. Yeni mi uyandın?"
"Hı hı. Hemen uyanır uyanmaz mutfaktan nefis kokular gelince buraya yürüdüm." Durup hazırladığı masaya baktım. Kaşlarım havaya kalktı. En son ne zaman böyle bir kahvaltı yapmıştım? "Sevgilim bunları bana mı hazırladın?" Gözlerim niye dolmuştu ki?
"Tabii ki de sana hazırladım başka kime-" Gözlerime dönüp bakınca sözlerini havada asılı bıraktı. "Senin neden gözlerin doldu ki?"
Dudaklarımı büzdüm. Küçük bir çocuk gibi omuz silktim. "Bilmem ki."
Kendine çekip canımı acıtmayacak şekilde sarıldı. Saçlarımın arasına narin bir buse kondurdu. "Özel günün mü yaklaşıyor?"
Biraz düşündüm. En son ne zaman olmuştum ki? "Olabilir. Takvimime bakmam gerekiyor. Hatırlamıyorum tam."
"Peki bak bende ona göre sana pasta alırım." Sözleriyle geri çekilip güldüm.
"Gerek yok."
Burnuma küçük bir fiske attı. "Gerek olup olmadığını sana sormadım küçük hanım." Yüzümü avuç içine alıp narince öptü yanaklarımdan. "Gidip elini yüzünü yıka. Kahvaltı hazır kahvaltı yapalım. Sonra da ben bir eve gidip geleceğim ders için."
Hevesle gözlerim açıldı. Ellerimi çırptım. "Başlıyor muyuz artık çok şükür?"
"Evet. Geç bile kaldık." Haklı olduğuna kanaat getirip başımı salladım. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı düzelttim. Mutfağa geçip kahvaltı yapmaya başladık.
Bir yandan onun güzel yüzünü seyretmeye çalışıyor, diğer yandan hem kahvaltı yapıp hemde sohbet ediyorduk.
Ulaş bir dergide felsefi makaleler yazıyormuş mesela. Bunu duyunca gururlu bir anne gibi göğsüm kabardı. Makalelerini bana da okutacağına dair söz verdi. Ardından ben ona beni kıskandığı kardeşimden bahsettim. Bir süre daha konuşup kahvaltıyı topladık.
Üstünü değiştirip geleceğini söyledi. Evden çıkınca bende hemen evi toplayıp bir duşa girdim. Bir kahve yapıp onu beklemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki Sonsuz Neşe -Texting-
Short Story"Ulaş," "Efendim?" "Kalbine giden yol neyden geçiyor?" "Kalbime giden yol Neşe," Yüzünden eksilmeyen tatlı gülüşüyle saçımı kulağımın arkasına attı. "Seni istemekten geçiyor."