8 ay sonra...
Dilara'nın anlatımıyla,
Evet, günlerden pazar ve gayet eğlenceli bir gün.
Yeni uyandım, saat 9:46'ydı. Aslında benim kalkabileceğim en erken saat buydu fakat ben bu saati bile en geç saat olarak sayıyordum. Çünkü benim rutinimde erken kalkmak pek yer almıyordu.
Ben Dilara Dursun, arkadaş çevrem gayet geniş olmasına rağmen o üç arkadaşımdan asla vazgeçemem. Onlar benim eğlence kaynağım, üzüldüğümde hep onlar yanımda oldular ve hâlâ da bir tek onlar yanımda oluyorlar. Tabii, diğer arkadaşlarım da vardır, mesela iki alt sokağımız çok kalabalıktır. Çok geniş bir arkadaş ortamımız var, sadece benim değil. Grubumun da öyle. Ve evet, biz bir grubuz. Kendimize İki Yüz On iki (212) ismini verdik. Henüz bunun bir sebebi bulunmasa da kendimize bu ismi oldukça mantıklı buluyoruz. Her neyse, geniş bir arkadaş ortamımız olduğundan bahsetmiştim.•••
"Eee şey, İngilizce'de 'Have' kelimesi sahip olmak anlamına geliyor ise... 'She have got.' ne oluyordu? Aa evet şey, o kız bilmem neye sahip."
Yine şaşırmadım çünkü Gülçin bugün de kendi kendine konuşarak İngilizce çalışıyor."Gülçin, kitap okuyoruz da sessiz olur musun acaba?" diye söylendim. Saçlarını arkadan kurdele ile bağlayan kız kurdelesinin iplerini çözdü ve masanın üstüne sertçe koydu. "Al," dedi ve kurdeleyi avucunun içine alarak yumruk yaptı ve yumruk yaptığı elini defalarca masaya vururken "bak gürültü yapıyorum, hadi sustur." dedi. Anladım, yine delirdi.
Asya ,"Ama kurdele sana çok yakışıyordu neden çözdün ki?" diye alay eder gibi söylenince gözlerimi devirdim. Tam bir şey söyleyecektim ki zil çalınca hepimiz aniden yerimizden zıpladık. "Kim geldi?" deyip telaşla kapıya doğru ilerlerken Gülçin ve Asya'nın beni hiç umursamadığını farkettim. Bravo, ben burada çalınsam, kaçırılsam herkes illa ders illa kitap diyecek anlaşılan.
Yavaşça kapıyı açtım ve karşımda Doruk ile Koray'ı görünce rahat bir nefes aldım. Anlaşılan o ki bugün de kaçırılmadan bir gün geçirdim. Gören de her gün kaçırılıyorum sanacak. "Buyurun gelin." diye kapının kenarına çekildim ve elimi 'geçin' dercesine uzattım. Koray, "Kimler var?" diye sorunca "Her zamanki kişiler." diye geçiştirdim ve odaya geçmelerini söyleyip kahve yapmak üzere mutfağa gittim. Mutfakta biraz gezindikten sonra balkona çıktım ve en üst katta olduğumuzu bir kez daha fark ederek etrafa huzurlu bir tebessüm ile bakındım. Balkona geçip yerdeki hasır kilimi sirkeledim ve küçük fakat çok sevdiğim kilerimizdeki süpürgeyi alıp balkonu süpürdüm. Her zaman kitap okuduğum minik ahşap masamın üzerini de mutfaktan aldığım bezle sildikten sonra rafıma şöylece bir göz attım, kitapları ters çevirip havalandırmam gerektiğini farkedince biraz üşengeçliğim tutsa da bunu bir hobi haline getirdiğim için kendime 'Artık üşengeçlik yok.' dedim ve çok geçmeden kitaplarımı havalandırdım. Bu aralar hiçbir kötü şeyi kafama takmazdım, kitaplar benim ikinci bir ailem gibiydi ve ben onlarla yaşardım. Onlar benim hobimdi, onlar benim evimdi. Kötü olduğumda hep kitap okurdum ve bunu en iyi arkadaşlarım bilirdi, kötü olduğum zamanlar arkadaşlarıma hep 'kötüyüm.' demek yerine 'bugün iyi hissetmiyorum, kitap okuyacağım.' derdim. Onlar da beni anlayışla karşılardılar.
İşte, bazı insanlar kötü olduklarında kitap okuyarak iyi hissederler. Bazı insanlar ise farklıdır. Kimileri uyuyarak, kimileri dışarı çıkıp gezerek, kimileri spor yaparak, kimileri ders çalışarak, kimileri yemek yiyerek ya da bir şeyler içerek, kimileri ise arkadaşları ile eğlenerek üzüldüğü şeyleri unutmaya çalışırlar. Sanırım ben bunun kitap hali olan tarafındayım.
Bugün, Gülçin ve Asya ile kütüphaneye gideceğiz. Yanımıza Eren'i de almak isterdim fakat bu epey imkansız çünkü Eren fazlasıyla hiperaktif ve derslerden uzak birisi! Bir gün onu kütüphaneye götürmeyi denediğimizde kütüphanedeki tüm rafı yere devirmiş ve kahkaha atarak güldüğü için insanların dikkatini dağıtmıştı, böylece kütüphaneden kovulmuş ve bir daha gelmemesi için kütüphane kimliği alınmıştı. Evet, yanlış duymadınız! Biz kütüphane insanları, kütüphaneye giriş için kütüphane kimliği kullanırız. Üstünde ad ve soyadımız, ilgili olduğumuz ders, kütüphaneye ne için gidiyor olduğumuz , mesela Eren kütüphaneyi dağıtmak için gidiyor. Ve son olarak ise kütüphane kimliğini ne zaman aldığımız. Ama olay şöyle ki, kütüphane kimliği öyle kolay kolay herkese verilmez. Kütüphanede belli kademeler vardır. Kimlik alanlardan ilk başta temizlik görevlileri ve yetkililer geliyor. İkinci olarak bilgisayar başı çalışanları, yani bilgisayarda çalışanlar. Üçüncü olarak kitap bağışçıları. Dördüncü olarak rafları düzenleyen üniversiteli Leyla, Mevsim ve Eylem abla, son olarak ise kütüphaneyi sık sık kullananlar geliyor. İsminiz, kütüphane başındaki listeye dört yüz dört kez yazılmalı. Nedenini soracak olursanız, kütüphanenin adı dört yüz dört diye geçiyor. Kütüphanenin böyle saçma bir isme sahip olmasının nedenini ben de bilmiyorum ne yazık ki. Her neyse, ve biz bu listeye dört yüz dört kez yazıldık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmiş Gibi
Pertualangan''Sana nasıl baktığını gördün mü?'' ''Görmedim, nasıl bakıyordu nefret edermiş gibi mi?'' ''Hayır.'' ''Nasıl o zaman?'' ''Sevmiş gibi...''