Abdullah akşam babası ile beraber eve gelmişti. Odasına gidip kıyafetlerini değişmiş ve duş almıştı. Annesi yemeğe çağırdığın da düşüncelerinden ayrılıp salona doğru gitmeye başladı. Çok sevdiği ailesini masa başında gördüğün de gülümsedi. Kız kardeşinin yanına geçip oturmuş ve yemeğini yemeye başlamıştı.
"Anne, biliyor musun senin Ali oğlun ilk kez başka bir kızın yemeğini yedi." Kübra'nın dedikleri ile Abdullah şaşkınlıkla abisini izlemeye başladı. Ali ise Kübra'nın dediklerinden sonra öksürmeye başlamış ve Kübra'ya sinirli bakışlar atmıştı.
"Kim bu şanslı kız?" Ayşe Hanım'ın dediklerine karşı Ahmet Bey gülümsemişti.
"Bence şanssız demelisin." Kübra ve Abdullah babalarının dediğine gülerken, Ali moralsiz şekilde yemeğine devam etti.
"Oğlum, soru sordum. Kim bu kız?" Ali tam annesinin sorusunu cevaplayacaktı ki Kübra dayanamadan konuşmaya başladı.
"Meryem var ya anne, komşumuz olan. Hani iş görüşmesine gidecekti, o kız. İş görüşmesinde yemekleri sadece şefler denerdi ama bu sefer abim de denemek istedi. Bence bu Meryem'e özel bir durum." Kübra'nın dediklerine Abdullah gözü irileşmiş bir şekilde izliyor ve neler kaçırdığını sorguluyordu. Sadece iki kez gördüğü kızı o kadar düşünmüştü ki kendi ailesinde olan olayları görmemişti.
"Ya sussana sen, kızım!" diyerek sinirlendi Ali.
"Bağırma kardeşine." Babasının sesini duyduğu an ise sessizce yerine sinmiş ve başıyla babasını onaylamıştı.
"Ve annenin sorusuna hemen cevap ver. Neden benim eşimi bekletiyorsun sen?" Ahmet Bey'in söylediklerine karşı hafifçe gülümsedi Ayşe Hanım.
"Ya neden bu kadar uzattınız ki bu konuyu? Sadece bende denemek istedim. Hep şefler deniyordu bu sefer ben beğenirsem o zaman işe alırım diye düşündüm." Abisinin dediklerine bıyık altından güldü ve sessizce mırıldandı Abdullah.
"Kesin öyledir."
"Şüphen mi var, Abdullah?!" Abisinin sesi ile kafasını hemen iki yana sallamış ve gülmemek için kendisini sıkmıştı.
"Uzatmayın işte sadece merak ettim. Ama maşAllah Kübra'nın ağzında bir laf durmuyor ki."
"Tabi ki söyleyecekti, çocuğum. Ben merak ederim böyle şeyleri. Hem sırf sen rahatsız olma diye diğer anneler gibi görüşme ayarlamıyorum ben. Yoksa seni beğenen çok kız var." Annesinin dedikleri ile derince nefes aldı Ali.
"Anneciğim, Sultanım ben sana dedim böyle şeylere gerek yok diye. Nasibim karşıma çıktığın da ben evleneceğim zaten merak etme." Ali'nin dediklerine gülümsemişti iki kardeş ve aynı anda aynı cümleyi kurmuş abilerini daha da delirtmişlerdi.
"Yani, Meryem ile." Abdullah ve Kübra aynı anda konuşmalarına gülmüştü ama Ali bu durumdan eğlenmiş gözükmüyordu. Ya da öyle zannediyordu.
"Bak çok oldunuz ha artık!" diyerek bağırdığında annesi ve babası da gülümsemişti. Ailenin en sevdiği aktivite Ali'yi sinir etmekti.
"Ne kızıyorsun, abi? Eğer öyle değilse neden kızıyorsun, hm?" Abdullah'ın sözlerine karşı Ali dayanamadı ve masanın başından kalktı.
"Size afiyet olsun, ben çalışmaya gidiyorum." diyerek lavaboya gitmiş ve ardından odasına gitmişti.
"Neden çocuğumu küstürüyorsunuz? Yemeğini de yemedi." Ayşe Hanım'ın haline gülümsedi Ahmet Bey.
"Tatlı tatlı merak edersen öyle, birde oğlun sinirlenince tatlılıkta sana benzerse hep küstürürüz oğlunu, Ayşe Hanım."
"Ahmet! Çocukların yanında ne diyorsun öyle?" Masadaki tabakları toplarken kırmızı yanakları ile mutfağa koşmuştu Ayşe Hanım. Ahmet Bey eşinin bu haline gülümsemiş ve çocuklarına bakmıştı. Çocuklarına baktığın da sevdiği kadını görmek onun için bu hayatta en büyük hediyeydi. Eşini o kadar seviyordu ki, çocuklarının hep ona benzemesini isterdi. O kadar dua etmişti ki, duaları kabul olmuştu. Çocukları annelerinin tıpa tıp aynısıydı. Sadece bazı huyları babalarına benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasbelkader
SpiritualGenç kız ne anne sevgisi görmüştü, ne baba sevgisi. Sevgi kavramını bile bilmiyorken Allah'ı çok sevmişti. Din sevgisi kalbinde her geçen gün daha da kabarıyordu. Başka sevgi bilmezdi Meryem, ta ki zorluk çektiği zamanında onun yanında olan mümin bi...