Bölüm Şarkı Önerileri ;
Birileri : Halledebilirdik
__________________________
Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum...( Cahit Sıtkı Tarancı / Desem ki)
Kulaklarımda en sevdiğim şiirin sözleri yankılanırken usulca açtım gözlerimi. Yumuşacık bir yatakta öylece uzanıyordum. Oysa dün gece köprüde Yusuf'a sarılırken uyuya kaldığıma emindim. Ne ara otele dönmüştük ki?
Esneyerek yataktan kalktım. Hala dün öğrendiğim şeylerin ağırlığını hissediyordum ama biraz daha iyiydim sanki. Omuzlarımı ovalayarak odanın oturma kısmı olarak dizayn edilmiş tarafına ilerledim televizyon açıktı. Şimdi anlamıştım şiirin nereden geldiğini. Ancak etrafta ne Yusuf'u ne de Duru'yu görebildim.
Telefonum ortalarda yoktu ama çantam kapının kenarına öylece bırakılmış gibi yerde duruyordu. Sonunda telefonumu çantamdan çıkarıp Yusuf'u aradım. Bir kaç kez çaldıktan sonra Yusuf'un telefonunun sesini hemen kapının önünde işittim. Telefon anında kapatıldı ama kapıya yaklaştığım için dışarıdan gelen fısıldamaları duyabiliyordum.
Emin olamasam da derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Duru'ya bir şeyler anlatmakla meşgul olan Yusuf beni bir anda karşısında görünce suç üstü yakalanmış gibi ellerini kaldırıp bir kaç adım geri attı. Duru ise kıkırdamakla meşguldü.
-Ne yapıyorsunuz? Dedim anlamaya çalışarak. Ama cevap vermedi ve aynı şekilde geri geri gitmeye devam etti.
Biraz meraktan bir az da refleks olarak ben de odanın dışına doğru bir kaç adım attım. Ve daha ne olduğunu anlamadan bir patlama sesiyle birlikte başımdan aşağı kıp kırmızı gül yaprakları yağmaya başladı. Yusuf ellerini aşağı indirip yandan bir sırıtışla gözlerime bakarken ben yine nefes almayı unuttum sanırım.
Duru içeri koştu ve saniyeler sonra elinde bir buket kırmızı gülle yanıma geldi. Onunla aynı hizaya çöküp bana uzattı buketi kucağıma aldım. Önce güllerin kokusunu içime çektim. Sonra Duru'yu kendime cektim. Saçlarını koklayıp kocaman bir öpücük bıraktım başına. İstemsizce dolmuştu gözlerim.
Tekrar ayağa kalktığımda bu sefer Yusuf geçti karşıma. Cebinden bir kutu çıkardı ve kapağını açıp önümde diz çöktü. Hayatımda gördüğüm en güzel yüzük olabilirdi sanırım.
-Biraz geç kaldım galiba ama seni seviyorum güzelim benimle evlenir misin? Dedi.
Gözlerimden birer damla yaş akıp giderken,
-Zaten evliyiz biz. Dedim.
-Kısmen. Yusuf Güneş ile evli evet ama ben Yusuf olarak değil yakışıklı bir prens olarak kuğu prensesi odetta'ya sormuştum. Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUĞU GÖLÜ BALESİ
ChickLitAcının geri de kaldığı sıcacık bir aile hikayesine var mısınız? Bir baba, Dansa aşık bir kız çocuğu, Ve bir balerin... Yusuf, Duru, Ve Güneş... Huzur nedir bilir misiniz? Huzur Bir adam... Bir kadın... Bir çocuktur. Huzur derin bir nefes aldı...