elimin altında küçük minik çukurumuz. göğüs kafesin bir çukur tabak ve üzümlerimiz ekşi. olmak istiyorum ekşi
istiyorum olmak ekşi ağzının tadını bozup yüzünün güzel ifadesini bozmak istiyorum
üzreyim olmak
ben her şeyin yarım kaldığı yerde oturuyorum hatta oturmakla kalmıyorum zaten ben hiçbir zaman kalmam eğer kaldığım bir yer varsa da senin kalmayan bencil yüreğinde yarım kalan ben varım
çukurumuzun kenarlarından sarkıp ellerimi ölmek üzere olan bir hayvanın çaresizliği ile sallıyorum. ağzıma ekşi bir üzüm atıyorum ya da ekşi üzümü ağzımdan atıyorum.
vazonun içinden zorla çıkan ellerim açık
— çukurumuz bir çiçeği alamaz ki içine
hanimiş küçük çiçeğim
tekerlekleri pis bisikletleri hurdacıya verdiğimizde affetmedi beni
yanımızdan geçen ay ve aylarca hissedilen sıcaklık
ben sensörü tür tür dramalarda seçerim. seçerim de kırmızı ışıkları görmeye dayanamam. britney spears çalan sensörler himayeye çok önem verirlermiş. alıngan hurdacı arabaları ile koşturursak kurulu bir düzene geçeriz derlermiş. pazartesiler kaybolunca pişman olan sen misin ben miyim biz miyiz çukurumuz
kulağıma fısıldamakla her zaman iyi sonuçlar elde edemezsin. her şeyin yarım kaldığı yerlerde geçen hikayemle fikirlerimi kafana kafama vurmaktan vazgeçemem. çukur tabak buenos días como éstas estoy muy bien y tú muchas gracias por favor hasta luego
belki portekizce bilmeyen bir vazomuz olur da ispanyolca konuşuruz. rahatsızlar, yerlerinde oturamayan vazolar çat diye çatlarlar ortadan biraz da kenardan. mor, yeşil, kırmızı, sarı, turuncu, tavada yanmış yağ. vazolar klasik müzik dinlemezler komşular sever onları bu yüzden. belki de bu yüzden değildir onu da biz bilemeyiz ama eğer komşular seviyorsa vardır bir bildikleri
besin piramidi sormuşsa vazoya sen mısır piramitlerini gördün mü diye tabi alınır portekizde yaşayan vazolar
onların içlerinde çiçekler olur ve senin haberin yoktur o vazolardan. kaçıp saklanmışlar bir ağacın gölgesinin altına ve atlaslarda bir daha hiç gözükmemişler
onların atlası yıldızı değil
sen tüm yıldızlarını aldığından beri sadece benim siyahlaşmış ellerim var hatırlarında
mide bulandırıcı bir melodi
kafamda
şakır şukur takır tukur çatır çutur
neden senin pullarla süslü ve elmas taklidi dünyanda yerimi bulamadım
ikilimde kalmayan bir beyin sahaflarda kaybolan karınca ve yılların beklettiği bir fıçı. birbirine uyan hiçbir şey ve her şey işte bizim çukurumuz hissedilen her delilik ve depresif hisler. tecrübelerini katlettiğim küvet.
hey pisi pisi
kedi balığı sevmezdim eskiden ama anladım ki bağlantılar sadece elektrik direklerinin işi, ekşi balıkları karıştırmayın kazanmanın yolu bizim küçük minik çukurumuz
hoş geldin sargılarını çözdüğünü duydum
sukoshi sukoshi kakkoi birazcık birazcık havalı çocuk birbirimizi sarıya boyadık
parıltılı mücevherler sadece akşamüstü seninle küçük minik çukurumuz***
—hole, how we did it worse?