"Gelgelelim yine yalnız sana ve bana.. Şöyle yalnız ikimiz, göz göze, bir pencere önünde, yalnız ellerimizin fısıltısı, yıldızlarla dolu bir gecenin seslerini dinlesek derim!"
•
Efe iş çıkışı Cevher'i almaya gelmişti. Cevher şaşırmıştı çünkü gün içinde hiçbir mesajına cevap alamadığından içini kurtlar kemirmişti. Bu yüzden kendinin mesaisi olup da Efe'nin izinli olduğu günlerden öyle nefret ediyordu ki, her şeyi siktir edip çıkası bile gelmişti.
Kulağında telefonla zır zır aradığı oğlanı, dudaklarında baştan çıkarıcı bir tebessümle otoparkta onu bekler bulmuştu. Üzerinde asker yeşili tonlarda merserize ince bir kazak, haki bir pantolon, bileğinde zarif bir saat ve yakasında mat gümüşten bir kolye vardı. Onu görünce Cevher'in nutku tutulmuştu tabi ki.
Şıklığının nedenini sorduğunda her zamanki halim diye yanıtlamıştı Efe.
Ukalalığı Cevher'i eğlendirmişti. Efe'nin onu güldürmesi için öyle çok şey demesine, yapmasına gerek yoktu zaten. Onun yanında çok çaktırmamaya çalışsa da aklı yarım çalışıyordu kumralın.
Ancak şimdi detaylı düşününce bazı şeyleri üstünkörü buldu. Büfeden eli kolu dolu bir şekilde motosikletin yanına varan Efe sayesinde daha da emin oldu. Neden bu eziyeti çekmek zorundalardı? Nereye gittiklerini bile bilmiyordu. Defalarca dönüp jeepi alma teklifi yapmasına rağmen katır inatlı Efe her defasında reddetmişti.
"Senin bu iki teker sevdan ne olacak? Rahat rahat koltuğa oturup yaslanarak seyahat etmek varken işkence gibi gelmiyor mu bu sana?" Artık dayanamamış, göz devirme yeme pahasına şikayetini sunmuştu.
"Sen işkence dersin ben tutku." dedi Efe votka şişesini poşetiyle çantaya sıkıştırıyordu. "Neticede benim dediğim oluyor mu oluyor mühim olan bu."
"Hayır her şeyi geçtim bagajsız taşıt mı olur amına koyayım çok saçma.." Cevher eli mahkum diyerek kolunu kaldırdı. Bu sayede Efe patlayacakmış gibi görünen çantayı onun sırtına geçirdi. "Az önceki gibi önden kayışları sıkıca bağla, bir kaza olmasın."
Cevher homurtular eşliğinde kendisine söyleneni yaparken Efe bir adım gerileyerek onun görünüşüne baktı. Kalıplı biri olduğu için sırtındaki yük o kadar büyük durmamışken kafasındaki İlay'a ait turkuaz yarım kask bariz küçüktü. Zar zor bastırdığı gülüşünü perdelemek için burnunu kaşır gibi yaptı.
"Efe.." dedi Cevher dişlerinin arasından. "Çaktırmadan kıkırdadığını duymuyorum sanma. Geç otur yerine nereye gideceksek gidelim. Zaten canım sıkkın."
"Niye?"
Cevher yelkenleri indirmedi. "Beni habersiz bıraktın lan tüm gün."
"Yoğundum. İşim vardı." diye açıkladı kısaca Efe.
"Yani?"
"Yanisi yok."
Cevher gözlerini yumdu bir kaç saniye. "Niye yoğundun, ne işin vardı onu söyle."
Efe tek gözünü kırptı. "Seni eve atma planlarıyla meşguldüm."
"Canım sıkkın diyorum bir de taşak mı geçiyorsun?"
Efe dudaklarını birbirine bastırdı. Ama daha fazla ciddi kalamayarak bir kahkaha patlattı.
"Bu fırsatı kaçıramam, kusura bakma ama bir poz çekeceğim." Efe cebindeki telefonunu çıkardı, on karış surat asmış, gözleri küfreder gibi bakan kumralı ölümsüzleştirdi. "Oğlum acayip komiksin. Şuna bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL KAMELYALAR
Ficção Geral"Cevher." dedi derinlerde gömülü sesini bulup çıkarması zor olmuştu. İçinde kopan dizginlenemez fırtınalara çaresizce teslim oldu. "Adım Cevher. Adımı söyle." Parmaklar kumral tutamlarını sarmaladı. Ilık dudaklar kulağının üstünde belli belirsiz adı...