Mitski-My Love Mine All Mine
*
Hayatım on altı yaşımın öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılıyordu.
Babam ve annem öğretmen olduğu için kendimi hep bir yerlere taşınırken bulmuştum. Bu yüzden de gittiğim yerlerde hep yabancı hissederdim. Şehirler koca bir dev, ilçeler onların öksüz yavrularıydı. Bir yanım hep burkulmuş hissederdim kendi başıma kurduğum evciliğimi oynarken ve annem ne kadar öpeyim de geçsin diye öpse de geçmezdi burkukluğum.
Üstelik bir bilek burkulması da değildi bu, kalbimden hissederdim o sızıyı.
Yüreğimin taa içinden.
Okuma yazma bilmeden babama mektup yazmaya çalışırken başlamıştı boynumun büküklüğü, babam da hep bana bırakacağı yetim yakıştırmasını bilir gibi öperdi bükük boynumdan.
On altı yaşımda bir gece aniden babamı kaybetmiştim. Gözlerimi kayıtlarda yetim diye işaretlendiğim bir dünyaya açtığımda biliyordum, bir daha o eski Su olamayacaktım.
Artık saç uçlarımdan başlıyordu kırılmak ve hiçbir kuaför almıyordu kırıklarımı. Bazı geceler yine çocukluğumdaki gibi korkuyordum ama bu sefer uyumuş numarası yaptığımı anlayıp yanıma kıvrılan bir babam yoktu. Üstelik üstümü örtenim de yoktu. Üşüyordum. Çok üşüyordum.
Büzülüyordum. Kendi gölgesine razı bir fesleğendim ama başımı okşayanlara ne bir tat ne de bir koku veremiyordum. Dalımdan koparıp savurup atıyorlardı beni, üstüme basıp ezip geçiyorlardı. Beden dersindeki boy sırasının en sonunda olduğum gibi hayatımın da en sonundaydım. Artık masaya hiç konulmayan o çatal kaşıktım ben; yemek masasındaki hep boş kalan o sandalyeye oturmayan babam, benim içime oturuyordu.
On altı yaşımın o gecesinden sonra salondan gelen televizyonun sesi gibi benim sesim de aniden kesilmişti. Kabuğuna çekilen yaşlı bir kaplumbağa gibi çekilmiştim içime. Zaman yeni bilenmiş bir bıçak ucu kadar keskindi. Acı, karnımda gün geçtikçe büyüyen bir bebek olurken mutlu anılarım parmak uçlarıma birer kağıt kesiği açmışlardı.
Ve sonra o geldi.
Bora Artun.
Babasına şımaran bir kız görmüştüm bir gün bir markette. Gözümde biriken yaşlarla ağlamamak için gülümserken bulmuştu beni. Tuttu, koparıldığım dalıma götürdü. Kuaförüm oldu, kırıklarımı aldı. Nasıl unutabilirdim onu? Parmak uçlarımdan öptü beni, her bir kesiğime kedili yara bantları yapıştırdı.
Takvimlerin 8 Nisan 2022'yi gösterdiği bir akşam kedimin fotoğrafını hikayeme atmıştım ve o gün hikayeme yanıt vermişti.
Öyle birdenbire bir gece hayatıma giriverdi.
Vücudumun en ücra köşelerine dokundu. Sessizliğimi dudaklarına dökülen inlemelerimde bozdu. O bacaklarımın arasındayken ufuk çizgisini görüyordu gözlerim. İçine düştüğüm karanlığı, ay ışığının altında bana bakarken parlayan gözleriyle sevdirirken, simsiyah bir gecede kıyıya vuran bir dalga gibi çarpıyordu kadınlığıma.
Sevişmek dile geliyor, onun yanında tüm ahlaksızlar benim namusum oluyordu. Saçlarımla birlikte ruhum da ruhuna karışıyor; lügatımda sevmek denen eylem yalnızca onun özne olduğu cümlelerde olumlu bir anlam oluşturabiliyordu.
Göğsüme bıraktığı çocukları köklü bir ağaç gibi dallanıp budaklanırken ben, tüm hücrelerimle ona akıyordum. İşlediğimiz günahlardan sonra siyah bir cenaze şalı gibi örtünüyordum terden boynumda kalan saç tellerini. Parmakları her yerimdeydi. Küçük bir kız çocuğuyken onun parmakları altında büyüyen bir kadın olmuştum.
*
Gözlerimi sokağın ışığından çektim ve kaşlarımı kaldırarak yeniden telefonumun ekranındaki bildirime baktım.
bora.artun: yas mama zararlı değil mi ya
*5 dakika önce görüldü*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kuş ölür sen uçuşu hatırla | Yarı Texting +18
Teen Fiction"Ölen bir kuş, uçmayı unutmamayı öğretti bana Bora Kuşu. Öyle ya, kuş ölür, sen uçuşu hatırla." *** Altımdaki sandalyeyi çeken bir adamın ruhunun ilmeğine asılan arsız bir çocuktu ruhum. Tüm kan...