Yirmi yedinci bölüm: Yüsra (part 2)

5 1 0
                                    

Navigasyonun söylediğine göre birkaç dakika sonra oradaydık. Telefonu çantama koyup başımı düzelttim. "Hedeflediğiniz adrese ulaştınız" sesini duyar duymaz etrafa bakmaya başladım. Çok merak ediyorum nasıl bir yerde yaşadığını. Mesele evi , arsası falan değildi. Nasıl bir ortamda yaşıyor, komşuları varmı, varsa nasıl insanlar ? Bunlar ve bunlar gibi şeyleri merak ediyordum ben. Kafamı kaldırıp baktığım anda kalbim bi sıcaklıkla doldu. Sina'nın burada olduğunu bildiğim için mi yoksa burayı yuvammış gibi hissettiğim içinmiydi bilmiyorum ama çok güzel bir his kapladı içimi. Yaşadığı yer o kadar ferah ve güzeldi ki. Şehirle köy arası bir hava vardı burda. Her yer yemyeşildi. Uzun uzun ağaçlar vardı bissürü. Mahallenin çocukları koşup oynuyordu etrafta. Komşular kapılarının önünde küme olmuş ayak üstü muhabbet ediyordu. Bütün bunlar sorularıma yanıttı işte. Yeşil, ferah olmasıyla güzel olan bu yer komşuluk samimiyeti ile dahada güzel gelmişti gözüme.
Annemle babamın kapılarının kapanma sesiyle gelmiştim kendime. Küçük çocuklar gibi cama yapışmış dışarıyı izliyordum. Durumu farkedince etrafı yokladım hemen. Bu tarafa bakan kimse yoktu. Görünüşe göre beni gören olmamıştı. Camlar filimli olduğu için bir kez daha şükür ettim Rabbime.
Arabadan inip önünde durduğumuz eve baktım. Burasıdır herhalde diye düşünüp ilerledim eve doğru. Kapının önünde insanlar oturuyordu. Benim onlara doğru geldiğimi görünce hepsi birden bana bakmaya başladı. Bakmaları normaldi. Beni tanımıyorlardı ama bugün buraya misafir geleceğini biliyor olmalıydılar. Neden öyle değişik bakıyorlardı, bir türlü anlamadım.
- Hafsa
Annem yandaki evin önünden beni çağırıyordu. Evi işaret ederek "burası" dedi. Şimdi anlaşılmıştı neden bana öyle baktıları. Yanlış eve doğru gidiyormuşum meğerse. Off rezil oldum ilk günden. Başımı 'pardon ' manasında eğip ,hızlı hızlı annemin yanına gittim. Yaşı kaç olursa olsun anneler çocuklarına sahip çıkıyorlardı işte. Kötü bir tecrübeyle öğrenmiş oldum..
- Abla!
Az önce yanlışlıkla gittiğim evin önünde gördüğüm küçük kız yanıma gelmişti. Üç yaşlarında gözüküyordu. Saçları kıvır kıvırdı. Buda onu daha bi şirin yapıyordu. Önüne eğilip yüz hizasına geldim minik kızın.
- Efendim ablacığım.
- Sen Sina nın karısı mısın?
Kendimi gülmemek için zor tutuyordum . Sanki Sina nın sahibi oymuşta elinden almışım gibi bana hesap soruyordu. Ellerini beline koymuş, hâlâ sorusunun geçerli olduğunu belli eden bakışlar atıyordu.
- Senin adın ne bakalım?
- Önce sen sorumu cevapla !
- Evet canım. Ben Sina abinin sözlüsüyüm. Şimdi sen söyle bakalım. Adın ne senin?
- Yüsra benim adım.
- Öylemi, ismin çok güzelmiş. Benim adımda Hafsa. Tanıştığımıza memnun oldum.
- Ben olmadım ! Sen Sinayla evlenme !
- Neden ablacım ?
- Çünkü Sinayla ben evlencem.
Bilmiş bilmiş kocamı sahiplenmişti yumurcak. Ne kadar çocukta olsa kıskanmıştım. Böyle bir şey diyeceğini nerden bilebilirdimki. Yeni nesil çok fenaymış vallahi.
- Sen bu ablayı seviyor musun Sina ?
Yüsra nın dediğini duyunca arkamı dönüp baktım. Sina biraz ilerimizden ellerini bağlamış yüzünde kocaman sırıtışıyla bizi izliyordu.

Kınalı Parmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin