16

480 71 65
                                    

Birini sevmek güçtü. Farkında olduğu güçlükler arasında sayabileceği çok şey olsa da, onun için birini sevmek sahiden büyük bir güçtü. Kendini bütünüyle birine katmanın ne demek olduğunu bilmiyordu, kendini bilmediğindendi belki bu. Birisini, zamanın ölçeğine dahil edemiyordu. Az uyuyor, gecenin ayazında kitap okuyorsa, sabahın erken saatlerinde içmeyi seviyordu. Bazen güneşi karşısına alıyor, keyif kahvelerinden ziyade keyif votkaları deviriyordu. Sarhoş olmazdı, sigara sevmezdi. O bir dal çubuğun kokusuna dahi tahamül edemiyordu. Kelimelere, insanlara fazla anlam yüklemezdi zira dünyevi hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Ezberci biriydi ama onun kuralları dünyaya ayak uydurmuyordu. Nereden bakarsanız bakın, kendisi bu karanlığın içerisinde küçücük bir aydınlıktı.

Fakat, ışığı yetmiyordu karşısındaki karanlığı aydınlatmaya.

Ona bakarken düşündü. Spor salonunun ortasında, kendince kafa dağıtmak amaçlı oynadığı basketbolun sonunu getiren varlığa dönerken bir an olsun tereddüt etmemişti. Kendi sınırları içerisinde fütursuca gezen, kural tanımayan, söylediği her lafın arkasını içi boş sözlerle doldurup, bir tehlikeyi andıran tebessüme değin, bütün vücudunda gezdirdi gözlerini. Bir dikişleri henüz alınmamış yarasına değdirdi, bir saçlarına. Nereye baksa, gözleri büyüyor, daha da kalkıyordu hilal kaşları. Dudağı, santim hareket etmiyordu olduğu yerde. Diline yama yapmış tonlarca sözcüğü, yeniden genzine itiyor ve tek kelime edemiyordu.

"Jeongguk."

İsmi, dudakları arasından öylece dökülürken, ne vakit yumru olduğu belirsiz ellerini açmış, kendisine cevaba muhtaç gözlerle bakıyor oluşuna aldanmamıştı. Yutkundu. Gördüklerine nasıl bir anlam yüklenebilir bilmiyordu zira Taehyung, tam anlamıyla siyah olmuştu.

Şimdi tamamen, yansımasına bakıyordu.

Sonra bir farkındalıktır ki, aniden kaşları çatılmış, öfke; ellerini yumru edip, çenesini sıkmasına sebep olmuştu. Sevmiyordu. İnsanların, kendini bu şekilde hiç etmesi, aşkın korkunç tarafını bu şekilde gösteriyor olmasını tasdiklemiyordu. Evet, düzene ayak uydurmak gerekiyordu. Fakat hangi düzen, böylesine yanlış ve kuralsız durabilirdi?

"Bir şey demeyecek misin?"

Çok şey söylemek geliyordu içinden. Karşısında, şeytani bir tebessümle kendine bakıyorken ve simsiyah saçları, yüzündeki yaralarla bütünleşirken diyebileceği çok şey vardı. Şu an, muntazam bir rahatsızlık duyuyordu. Büyük bir tatminsizlik, memnuniyetsizlik vardı. Sevmemişti. Kim Taehyung'un, kendisine benzemesi alışık olduğu bir şey değildi.

Gözlerini saçlarından güç belâ ayırabildi. Taehyung, elleri göğsünde birleşmiş, sırtı duvara yaslı bir şekilde kendisine bakıyordu. Bu laubalilik değildi. Aksine, yüzünde bir şeyleri kavramaya çalışır bir ifade vardı. Onun açısından bakmak gerekseydi, bir bilinmezliğe ait olduğu söylenebilirdi. Jeon Jungkook'un, duygularını ilmek ilmek gözlerine işliyor oluşu, her şeyi daha da zorlaştırıyordu zira kendisine karşı bütün kartları açık oynayan biriydi. O, oynadıkları saklambaçın her bitişinde sobe oluyordu. Kurallar ihlal dışıydı. Şimdi, terazinin iki yanı da yalnız eşitliğe oynuyordu.

"Jeongguk," ismi, yeniden dudakları arasından firar ettiği an öne atıldı. "Tsu," dedi anında. Taehyung'un, ona atacağı hamlelerin önü de bu şekilde kesildi. Sesi sertti, uzuvlarıyla beraber belli ediyordu ki sıkıyordu kendisini. Şaşırılası bir görüntü değildi bu onun için. Kendisine, varlığından ötürü duyduğu rahatsızlığı dile getirmese veyahut yalanlasa dahi, belli eden biriydi Jungkook. Rahatsız olduğu bir şey varsa, onu söylemekten çekinmezdi ama Taehyung'u, bir sır gibi saklıyordu. Yine de kendisi, koca bir çelişkiydi. Kim, ne diye varlığından rahatsızlık duyduğu biriyle münakaşaya girerdi?

akla karaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin