Merhabalar, biz geldik! Umarım seveceğiniz bir bölüm olur, iyi okumalar dilerim güzellikler. 🖤
×××
Son yaşadıklarımızın üzerinden çoktan bir hafta geçmişti ve bu haftada öncesinden daha az görüşmüştük, ama bunun sebebi bendim. Günlerim planladığımdan daha yoğun geçmişti ve derslerimiz dışında Jeongguk ile vakit geçirecek zamanı pek bulamamıştım. Buna onunla olan ilişkimizi gözden geçirmek bile dahildi.
Nereye gidiyorduk bilemiyordum. Ondan bir şekilde hoşlandığım artık gözle görülen bir gerçek olsa bile, bu ilişkimizi tamamen kabullendiğim ve rahat hissettiğim anlamına gelmiyordu.
Bugün sorularımla ve kendimle başbaşa kalmıştım çünkü Jeongguk ne dersime gelmişti ne de kendisini herhangi bir yerde görmüştüm. Bana haber vermesini beklemiyor olsam da derinlerde bir yerde bunu yapsa hoşuma gideceğini düşünüyordum çünkü meraklanmaya başlamıştım. Yine bir dersimi kaçırıyordu ve aramızdaki ilişkiye, benimle konuşmayı dört gözle beklemesine rağmen bana tek bir kelime etmiyordu.
Aramızdaki ilişki kavramı da sanki bedenime elektrik veriyorlarmış gibi hissettiriyordu.
Binadan çıkmış, fazla uzakta olmayan arabama doğru ilerlerken aklım sürekli ne olabileceğiyle ilgili ihtimaller arasında dolaşıyordu. Arabama binerken en sonunda içimde yükselen inadıma yenik düşmüş ve biraz tereddütle de olsa kendimi Jeongguk'u ararken bulmuştum. Bu hissin sebebini bilmesem de belki de hâlâ ona bir açık verme korkusu yaşıyordum.
Daha ne kadar açık verebilirdim ki?
Arabanın üstündeki aynadan tuhaf bir alışkanlıkla gözlüğümü düzeltip oynarken hâlâ uzunca çalmakta olan telefonunun açılmasını bekliyordum. Kapandığında sabrımı koruyarak sakince birkez daha denemiş, buna değdiğini de dördüncü çalışım sonunda açtığında anlamıştım.
''Merhaba Jeongguk.'' dedim olabildiğince sıcakkanlı bir sesle, kötü bir şey olmamasını umuyorken.
''Bay Kim, merhabalar! Kaç kere aramışsınız, görmediğim için gerçekten çok üzgünüm...''
Benden daha neşeli duyulan sesi kulaklarımı doldururken bir şeyler daha ekleyeceğini hissettiğim için sessiz kalmıştım. O an adım seslerini de duymaya başlamıştım, sanki koşturur adımlarla yürüyordu ve nefes sesleri de araya eklenmişti.
''Ah, şey, bu gürültüde düzgün konuşamayacağımızı düşünerek dışarı çıkmak istedim. Bir şey söylemiş miydiniz acaba?''
Normalinden daha ilgili hissettiren ilgili ses tonu ve sesleri beni biraz afallatsa da aslında bunu sık sık yaptığını unuttuğumu fark ediyordum. Arsız tarafını gün yüzüne çıkarttığında geriye ittiği bu tavırlarını unuttuğumdan, kendi şımarırken beni de biraz şımarttığını hissediyordum.
''Hayır, rahatlayabilirsin Jeongguk.'' diyerek hafifçe güldüm fakat bu alay etme amaçlı değildi. ''Uygunsuz bir zamanda aradıysam üzgünüm, bugün seni göremediğim için sadece kötü bir şey olmadığından emin olmak istemiştim.''
''Oh...'' kısa bir duraksama olmuştu ve nedense herkesin tabiriyle 'aptal' gibi gülümsediğini düşünüyordum. ''Aslında sizi haberdar etmemem sizin kadar beni de şaşırttı, Taehyungsshi.''
Bir gün ona ismimi söylemesinin hoşuma gittiğini itiraf edip etmemem konusunu düşünürken neredeyse dalıp gidecek, cevap vermeyi unutacaktım.
''Zorunda olmadığını biliyorsun tabii, aynı meraklı ve önemseyen bir insan olduğumu bildiğin gibi.''
''Bu beni gerçekten mutlu ediyor, ve...'' heyecanlı konuşmasının ardını derin bir iç çekiş takip etmişti. ''Eh tabii, biraz da şımarmama neden oluyor.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shameless
Fanfiction''Arsız, ha? Arsız olduğumu mu düşünüyorsunuz hocam?'' ''Bunun için başka bir ifade var mı? Öyleyse eğer beni aydınlatmanı çok isterim, ama...'' parmaklarıma dokunan eline karşılık vererek üstünkörü kavramış, dudaklarıma küstah bir gülümseme yerleş...