beğeniler-1

9 2 0
                                    

öncelikle bu ficte sh, ed gibi bazı insanları tetikleyebilecek şeyler bulunmakta. eğer bundan rahatsız olabilecekler varsa aranızda okumamanızı tavsiye ederim.  

gidle in allergy sarkisindan alindigim bir fic. lutfen sarkinin anlamina bakmayi unutmayın💗💗💗

lütfn jisungu sevin tmm mı cok uzulurms:(

-

dizlerim göğsüme kadar çekilmiş, elimde telefonum, sırtım banyonun soğuk mermer duvarlarına dayalı. küçük ekranın içinde ki fotoğrafa bakıyorum. benim fotoğrafım. ve bu bile iğrenmem için yeterli bir neden sunuyor bana. yüzümde ki o büyük yara ve sayısız nefret yorumu. 

fotoğraftayken bakışlarım 'ben ne yaptım da böyle oldu?' diye düşünüyorum. nerede hata yaptım, suçum neydi? yüzümdeki bu yarayı hak edecek naptım, bu milyon insandan nefret gibi bir duyguyu hak edecek naptım? gecelerce cevaplamaya çalıştım bu soruları. günlerdir, haftalardır, aylardır aklımdan çıkmayan sorular. cevaplarını veremiyorum. çünkü bende bilmiyorum. acaba şu muydu,bu muydu diyorum. daha sonra farklı bir cevap daha çıkıp geliyor karşıma. kesin net bir cevabım olmuyor, olamıyor. ancak hepsinin tek bir ortak noktası var, hepsinde de suçlu benim.

kafamda hepsi bir mahkeme. suçlu koltuğunda yine ben oturuyorum. karşımda ki hakim soruyor bana,neden böyle yaptın diye. cevabım yok. koca bir sessizlik.

başka bir mahkeme. başka bir soru ve başka bir konu. ama yine suçlu koltuğunda ben varım. hakim soruyor,bu sefer bunu niye yaptın diye. cevabım yine yok. ve yine koca bir sessizlik.

her mahkemede yine suçlu koltuğunda oturan benim. kalkmak istesem de kalkamıyorum. zihnim hakim. beni buraya oturttmaya kararlı. ve üzerimdeki baskı o kadar büyük ki kalkmak için çabalayamıyorum bile. korkuyorum.

her mahkemede benim arkamda koca bir kalabalık. yüzlerce, hayır, binlerce insan. hepsinin yüzü bulanık. ama sesleri duyuluyor. hepsi de yine beni suçluyor.

belki de hakim de bu yüzden beni suçlu buluyor. soğuk demirlerin ardına atıyorlar beni. gün geçtikce ölüyorum. yapmayın bunu bana. kendimle baş başa bırakmayın beni, deliriyorum.

eski günlerim aklıma geliyor. oysa ki o zamanlar işler hiç böyle ilerlemiyordu. bulanık yüzleriyle insanlar suçlamıyorlardı beni. aksine övgüler alıyordum onlardan. delicesine övgüler, beğeniler veriyorlardı bana. beni dünyada ki en mükemmel insan konumuna bile çıkarabiliyorlardı. aynı beni en ezilmiş insana dönüştürdükleri gibi. nasıl sevdiler acaba diyorum kendi kendime. bu kadar nefret edilesi biriysem nasıl sevildim ben? daha 8 ay öncesine kadar nasıl bayılıyorlardı bana? ünüme ün katıyordum markalarla. katıldığım defileler, gittiğim çekimler, iş teklifleri, sponsorlar, reklamlar. hepsi 8 ay öncesinde beni mükemmel yapan şeylerdi.

o zamanlar da çok farklı değildi aslında. yine övgüler alabilmek için ağzıma sürmezdim eskiden bayılarak yediğim yemekleri. ani değişen beden ölçülerim. herşey o kendimi mükemmel sıfadına sokmak içindi aslında. kendi ailemden, sağlığımdan, sevdiğim atıştırmalıklardan, arkadaşlarımdan, okulumdan, doğup büyüdüğüm ülkeden, ailemle geçirdiğim son anlardan. hepsinden vazgeçmeyi seçtim ben. annemle babamın kazasını araştırmadım. biri yüzünden mi oldu, kendileri mi istedi ölmek diye sorgulatmadım. kazadan kurtulan kardeşimi aramadım. çabalamadım. bugüne kadar ölseydi haberi gelirdi dedim kendi kendime. ulaşmak istese ulaşırdı belki de. istemiyor da olabilirdi beni. böyle avuttum kendimi. bunlar gündeme gelmesin, kariyerimde pürüz çıkmasın diye yapmadım hiçbir şey. belki de en başından suçum buydu. peşine düşseydim bu olayların, yüzümde ki yaraya sahip olmazdım belki. ya da bu boktan duruma. bilemiyorum.

hiç birşey bilemiyorum. 

tek bildiğim şey, ölmem gerektiğim. ama,
korkuyorum.

aslında çok dayandım diyorum sürekli kendime. çok dayandın jisung, gitme vaktin geldi diyorum. ama içimde ki o korku bana üç dört küçük çizikten başka bir şey yaptırmıyor. izin vermiyor bana. bileğimde ki sayısız çizik izinden öteye geçmiyor bu. ne ileri, ne de geri gidebiliyorum. 

ama bazı geceler çok kötü geçiyor tabii. bıçağı bileğimde ki bütün o sıcak kanı akıtacak kadar derinlere saplamak istiyorum. yok olmak istiyorum. içimde kalan korku yine ve yine engel oluyor. korku diye adlandırmak istemiyorum. korku desem de içimde kalan küçük umut parçaları gizli onda. tek seçeneğim de onlar gibi geliyor. bir gün gelecek ve hepsi geçecek.

sonra yine rüyamdan uyanıyorum. bakıyorum ve hayır, o günde gelmemiş, hiçbiri de geçmemiş. herşey daha çok acı veriyor bana, daha çok zarar görüyorum. ama zarar gördüğüm şeyden uzak da kalamıyorum. çünkü kendime verdiğim zarardan uzak kalmak gibi bir seçeneğim de olmuyor önümde. aynanın önünde duran yansıma daha çirkinleşiyor günden güne, daha zayıflıyor. kemikleri belirginleşmeye devam ediyor. ben ölüyorum diyorum kendi kendime. yok olmasa da ruhum ölüyor benim.

arada eğer çok çaresiz kalırsam, ilaçlar bile geçiremezse ağrımı onun mezarına gidiyorum. hayatımda yeri büyük. yaramın yeri büyük. yüzümdeki yaranın hayatımın bok yoluna gitmesinde rolü büyük.

içimden ondan nefret etmek istesem de edemiyorum. elimden gelmiyor. ona karşı birşey de hissedemiyorum aslında. içimden gelmiyor. sadece onu görmemeyi dilerdim. tekrar görmemeyi.

ve evet, ben han jisung. 26 yaşında daha 8 ay önceye kadar ülkenin en ünlü modellerinden biriyken şimdi yüzümdeki o büyük bıçak yarası yüzünden evimde adeta bir zombi gibi her geçen gün kendi kendime yok olmayı beklerken yaşamaya çalışıyorum. pek bir isteğimin olduğu da söylenemez gerçi.

-

JISUNG BAYDIN KANKA BU KDR DRAMA QUEEN OLMA

saka saka seviyom canim cocugum cok uzuluyom sana.

jısungu sevmeyenı reportluyomusum oyle duydum

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 09, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

allergy,Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin