"...bazen gülenlerle ağlayanların nedenleri ortak olabilir hayatta."
-Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş, Jose Saramago
Hayat her zaman insanların beklediği gibi ilerlemiyordu, ne kadar plan yapıp hayatı avuçlarının içine almaya çalışsalar da kaderin oyununa kimse karşı gelemezdi. Bununla birlikte gerçeklerin her daim gün yüzüne çıkmak gibi kötü bir huyu vardı. Ancak insanlar yaptıkları hatalardan ders çıkarmak yerine daha da dibe batmayı tercih ediyordu. Bu yüzden kötü insanlar her zaman kaybetmeye mahkûmdu ancak bazen kötü insanların da kazandığı nadir zamanlarda olurdu.
Diana ve Richard'ın nişanlanmasının üzerinden neredeyse iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında Richard, oldukça değişmişti. Kendini kraliyetin onur üyesi gibi gördüğünden iyice arsızlaşmıştı. Onu gören herkes o sempatik, komik ve çaresiz adamın nasıl bu arsız, doyumsuz ve hırslı adama dönüştüğüne bir türlü inanamıyordu. Sanki bu adam onların tanıdığı Richard'ın bedenini ele geçirmişti. Nişandan önce o kadar çaresiz ve yardıma muhtaç bir hali vardı ki herkes ona yardımcı olmaya çalışıyordu ancak nişandan sonra Richard'ın içinden adeta bir canavar peyda olmuştu.
Richard kendini adeta kral gibi görüyor ve herkese emirler yağdırıyordu. Hizmetçiler ve muhafızlar kendinden bıkmış, saray adamlarını da canından bezdirmişti. Ancak kral hâlâ düzenli istirahatte olduğu için kimse ona bir şey anlatamıyor ve sağlığının tekrar kötülemesini istemiyorlardı.
Kral Harold, Richard'ın yaptıklarını ve insanları canından bezdirdiğini öğrense bu Richard'ın sonu olacaktı. Fakat herkes Richard'ı değil de ona hayranlıkla bakan ve her daim ona yardımcı olmaya çalışan Diana'yı düşünüyordu. Çünkü Richard, Diana'ya karşı hâlâ masum rolünü oynadığından Diana tüm bu olanları fark etmiyordu, fark etse bile Richard öyle yalanlar anlatıyordu ki Diana biricik nişanlısının sözüne inanmak zorunda kalıyordu.
Saray çalışanları ne yaparsa yapsın Richard'ın yine dört ayaküstüne düşmesinden ve yalanlarıyla her şeyi çözmesinden artık bıkmışlardı bu yüzden ona karşı saygısızlık etmemeye çalışıp onunla uğraşmıyorlardı.
Hizmetçiler, kendi aralarında Richard'ın dedikodusunu yaptıklarında onun misafirken en azından biraz utanç duyduğunu ancak şimdi iyice arsızlaştığını söylüyorlardı. Doymak bilmez iştahı yüzünden mutfak çalışanları artık ne yapacaklarını şaşırmıştılar. Beyzademiz sofrasında kuş sütü olmadan sofraya oturmayacağını, zeytinlerin çekirdeklerinin tek tek ayıklanmasını, peynir dilimlerinin hepsinin aynı ölçüde olmasını ve sabah kahvesinin aynı saat ve aynı dakikada hazır olmasını bir dakika bile geç getirilse tekrar yeniden yapılmasını istiyordu.
Kral Harold'ın olduğu yerde her ne kadar hareketlerine dikkat edip yine eski rolünü oynasa da onun dinlenmek için katılmadığı yemeklerde başköşeye kuruluyordu. Kraliçe Fiona ve Diana onun bu hareketlerini kötüye yormuyor ve herkesi nasıl kendinden bezdirdiğini anlamıyordu.
Çoğu zaman Alberta ona garip garip bakıp bu cesareti nerden aldığını merak etse de Richard'ın gözü kimseden korkmuyordu. Çünkü ağızlarını açıp Richard'a bir şey demek istediklerinde Diana üzgün gözlerle onlara bakıyor ve sevdiği adamı korumak istiyordu. Bu yüzden hem Diana'yı üzmek istemediklerinden hem de zaten Richard'ın artık kimseden korkmamasından ona bir şey diyemiyorlardı.
Artemis ise Richard'ın tüm bu arsızlıklarına katlanmamak için çoğu zaman onun olduğu yemeklere katılmıyor, ya babasıyla ya da tek başına odasında yiyordu. Onu her gördüğü yerde laf sokmadan edemiyordu. Richard, her ne kadar Artemis'in tehditkâr bakışlarından çekinse de artık kimsenin onun keyfini kaçıramayacağını ve saltanatını elinden alamayacağını bildiğinden Artemis'ten artık korkmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALIN KIZLARI
Historical FictionGorg Kralı Harold'ın birbirinden güzel dört prensesi; Alberta, Diana, Emilia ve Artemis yaşayacakları kaderlerden habersiz babaları ve annelerinin yanında vakit geçiriyorlardı. Tanrı kaderimizi yazmıştı ve bu yazgı değiştirilemezdi, insan yaptığı se...