"Sözlerin işe yaramadığı anlar vardır..."
-Körlük, Jose Saramago
Havalar iyice ısınmaya başlamıştı ve güneş tüm güzelliğiyle sarayın üzerinde parıldıyordu. Alberta penceresinden gökyüzüne baktığında güneşin içini ısıttığını hissetti.
Yatağına oturup düşüncelere dalmıştı, yakında Alexander'la evlenecekti. Diana üzgün olduğu için izdivacı ertelemek istiyordu bu yüzden de Alexander'a bir mektup yazmıştı. Alberta, her ne kadar Diana'yı düşünse de bir yandan da bu izdivacı gerçekten isteyip istemediğini sorguluyordu.
Herkesin huzurunda Alexander'a bir söz vermişti ve bu sözü yerine getirmesi gerekiyordu. Yatağa sırt üstü uzandı, Ronald ve Otis'in babası hastalandığında nasıl hain planlar kurduklarını gördüğünde o anda Alexander ona kurtarıcısı gibi gelmişti. Bu sayede gerçekten de Ronald'la evlenmekten ve Otis'ten de kurtulmuştu.
O anda verdiği karar ona en doğru kararmış gibi gelse de zaman geçtikçe kararının doğruluğunu sorguluyordu. Alexander'ın iyi bir insan olduğu her halinden belliydi oldukça da saygılı bir gençti hatta kadınların yönetimde olmasıyla ilgili Alberta ile de aynı fikirdeydi. Fakat yine de tüm kaderini bir erkeğin eline teslim etmek Alberta'ya göre bir şey değildi.
Günlerdir sürekli bunları düşünüyordu, eğer başka bir seçeneği olsaydı yine Alexander'ı seçer miydi? Ya da Alexander gerçekten iyi biri miydi?
Yatakta doğruldu ve derin bir nefes verdi. Başucundaki kitaplarından birini eline aldı ve biraz kafasını dağıtmak istedi, sayfaları karıştırdı ancak zihni düşüncelere dalgın olduğundan okuduğunu anlamıyordu. Alberta'nın en büyük hayali tahta oturmaktı ve bir kral gibi ülkeyi yönetmekti.
Oysa şimdi evliliğe "Evet." diyerek bu hayaline tamamen veda etmiş olacaktı. Alexander'la evlenirse bir kraliçe olacaktı ancak Alberta bir erkeğin arkasında söz sahibi olmak istemiyordu.
Alexander her ne kadar onunla aynı fikirdeymiş gibi olsa da saray erkânı ya da halk buna asla izin vermezdi. Hem babası ile bunları hiç konuşamamıştı ve onun da ona karşı gelmesinden çok korkuyordu. Alexander'a bu düşüncelerini açmak ve onunla konuşmayı düşünse de ancak onun hissettiklerini anlayacağını düşünmüyordu.
Tüm bunların yanında Diana'da perişan bir haldeydi ve dinlenmek için Vernon Şato'suna gitmişti. Alberta, Diana'nın Richard'ı gerçekten sevdiğini ve onunla güzel hayaller kurduğunu biliyordu. Oysa kendisi Alexander'la ilgili böyle hayaller kurmuyordu.
Evet, Alexander yakışıklı ve oldukça da hoş bir gençti ama Alberta'nın bu hayatta sevgiden ve aşktan daha önemli tutkuları vardı. Diana'nın Richard'ı sevdiği gibi Alexander'ı sevip sevmediğini bilmiyordu, Diana'ya "Sevdiğinle evleniyorsun senin adına çok mutluyum." dediğinde Diana'da ona "Sen de sevdiğinle evleniyorsun." demişti, Diana ona neden böyle söylemişti bilmiyordu.
Kalbinde geçen sırları kendine bile itiraf etmek istemiyordu. Alexander'dan artık nefret etmiyordu, onunla konuşmak ve sohbet etmekte ona iyi geliyordu ama daha fazlasını isteyip istemediğini bilmiyordu.
Diana'ya Richard'ı sevdiğini nasıl anladığını sorduğunda "Onun yanında kendimi iyi hissediyorum." demişti. Alberta'da, Alexander'a sarıldığında kendini ne kadar huzurlu hissettiğini hatırlıyordu.
Ancak Richard'ın Diana'nın kalbini nasıl paramparça ettiğini gördüğünden böyle bir acı yaşamak istemiyordu. Ya Alexander'da onun kalbini tuzla buz ederse?
Alberta hayatı boyunca "aşk" duygusundan kaçmıştı çünkü "aşk"ın ne kadar acı verici bir şey olduğunu okuduğu kitaplarda görmüştü ve nitekim Diana'da bu acıyı tatmıştı. Bu yüzden Alberta, Alexander'a âşık olmak istemiyordu, kalbini onun eline teslim etmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALIN KIZLARI
Historical FictionGorg Kralı Harold'ın birbirinden güzel dört prensesi; Alberta, Diana, Emilia ve Artemis yaşayacakları kaderlerden habersiz babaları ve annelerinin yanında vakit geçiriyorlardı. Tanrı kaderimizi yazmıştı ve bu yazgı değiştirilemezdi, insan yaptığı se...