18

80 22 18
                                    

"Farkına varamadığımız her şey, bizim en büyük hatamız olmaya mahkûmdu."

-Fareler ve İnsanlar, John Steinbeck

Bulutlar mavi gökyüzünde adeta bir ressamın fırça darbeleri gibi sıralanmıştı. Kuşlar da özgürlüklerinin keyfini çıkarır bir şekilde uçuşuyorlardı. Gorg sarayında bu kuşlar gibi yüreği pır pır eden bir kişi vardı, bu kişi de Emilia'ydı.

Emilia, Diana şatoya gittiğinden beri oldukça üzgün ve düşünceliydi. Babası biraz daha iyileşmişti, bu onu her ne kadar sevindirse de son zamanlarda olup bitenlerin onu çok üzdüğünü düşünüyordu. Diana'ya ara sıra mektup yolluyordu ve ona saraydaki dedikodulardan bahsediyor, nasıl resimler yaptığını anlatıyordu. Ancak Diana'nın karşılığında yazdığı mektuplarda hâlâ üzgün ve yaralı olduğunu anlıyordu. Babasıyla bu konuyu konuştuğunda ona Diana'nın iyileşeceğini ancak biraz zamana ihtiyacı olduğunu söylemişti.

Emilia, pencereye karşı oturmuş resmini yaparken bunları düşünüyordu. Mavi gökyüzünü ve sıra sıra bulutları çizerken aklı oldukça karışıktı. Bu hayatta insanı yaşatan şeyin her zaman aşk olduğunu düşünürdü, ona göre aşk olmadan bir insan hayatına devam edemezdi. Sadece bir insana âşık olmak değil, dünyaya, yaşama ve sevdiğin her şeye âşık olman gerekirdi ki yaşama sıkı sıkıya tutunabilesin.

Ancak Diana'nın sevdiği tarafından paramparça olmasını izledikten sonra aşkın bu kadar acı verici olabileceğini hiç düşünmemişti. Tuvaline kuşları çizmeye çalışırken Galvin'in sözlerini hatırladı, "İnsan üzüntülerinden ve eksikliklerinden kaçmaya çalışırken gidip kendini en derin yaralarından üzecek kişiyi bulur ve "aşk" diyerek kendini o kişinin eline kurban diye sunar." Gerçekten de Diana bunca insan arasından nasıl da onu yaralayacak bir insanı bulmuştu.

Emilia, her ne kadar kendini güçlü ve hırslı bir kız olarak görse de aslında onun kalbi de Diana'dan farksız değildi. Hatta Diana'nın yaşadıklarını yaşasa onun gibi güçlü kalmaya çalışmaz bir rüzgârda savrulup giderdi. Diana, Richard'dan intikam almaya veya ona yaşattıklarının hesabını sormaya çalışmıyordu.

Oysa Emilia, kendisine böyle bir şey yapılsa hayatı boyunca o kişiye kin tutup kendini yiyip bitireceğini düşünüyordu. Bu yüzden onu sevmeyen birine bağlanıp böyle bir acı yaşamak istemiyordu. Galvin'in söylediği gibi aşk insana acı veren bir şey olmamalıydı, insana kendini iyi hissettirmeliydi. Emilia, Galvin'in huzurlu sesini ve yüzünü hatırlayınca yüreğinde bir sıcaklık olduğunu hissetti.

Kendine itiraf edemese de sürekli onu düşünüyordu, daha önce bir erkeğe karşı böylesine bir sevgi ve ilgi beslememişti. Emilia sürekli onunla konuşmak, sohbet etmek ve onunla ilgili birçok şeyi öğrenmek istiyordu, mesela en sevdiği renk, en sevdiği yemek neydi diye düşünmeden edemiyordu.

Emilia, günlerdir sürekli resim yapıyordu, başka türlü kendini iyi hissedemiyordu. Babası üzgün, Diana yaralı, Alberta'da yakında evlenecekti bu yüzden tüm bunları düşününce resimden başka bir şey ona iyi gelmiyordu. Resim yapmak ona çocuksu bir mutluluk veriyor bunun yanında da Galvin'i hatırlatıyordu.

Galvin'in ona söylediği gibi artık kendini sevmeyi öğrenmişti ancak yine de düşüncelere dalmadan edemiyordu. Bir insan kalbinin diğer yarısını nasıl bulabilirdi ya da bulduğunu sandığı insanın diğer yarısı olduğuna nasıl emin olacaktı?

Emilia, tuvali bıraktı ve pencereden dışarı baktı. Gökyüzü, ağaçlar her şey ne kadar da huzurlu ve sakindi keşke Emilia'da onlar gibi huzurlu olabilseydi.

Diana gittiğinden beri kendini iyice resme adamıştı şimdiden onlarca resim yapmıştı ancak bunların hiçbirini hâlâ güzel bulmuyordu. Galvin'e birkaç gün önce yazdığı mektupta söz verdiği gibi artık resim derslerine başlamak istiyordu. Bir yandan da uzun zamandır onu göremediğinden oldukça huzursuz oluyordu.

KRALIN KIZLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin