°1°

358 29 23
                                    

17 yaşındayım ve bugüne kadar tek kelime konuşmadım.

Evet doğru. Zihnimde milyonlarca kelime ve dahası var. Ama olmuyor. Konuşamıyorum.

Ve saçma gelicek biliyorum ama eğer konuşabilseydim kesinlikle şarkıcı olurdum.
Çok isterdim şarkı söylemeyi,evde kendi kendime konser vermeyi falan.

Çok basit değil mi sizin için. Birini gördüğünüzde merhaba demek, birine o gün çok şık olduğunu söylemek ve en önemlisi sevdiğin kişiye onu sevdiğini söylemek.

Bunlar benim imkansızlarım. Ne yapsam, ne kadar çabalasam da imkansız şeyler bunlar benim için.

Ben Han Jısung. Şuan lise üçüncü sınıfım ve tahmin ettiğiniz gibi zorbalık eksik olmuyor.
Ama ailem, babam olmasa da, maddi durumu iyi.

Bugün her zaman ki okul günleriden. Yatağımı toplayıp banyoya gittim. Günlük işlerimi halledip formamı giymek için tekrar odama girdim.

Okulumuzun tshırt olarak bir çok çeşit forması var ve benim favorim beyaz. Ama beyaz renk formayı ne kadar sevsemde mor renkli formamı kullanıyorum. Tabi ki mor renkli formamı sevdiğim için kullanmıyorum çünkü geçen ay başka sınıflardan biri üzerime içtiği meyve suyunu dökmüştü. Lekesi çıkmıyor. Anneme de söyleyemediğim için okulun en koyu renk ve en sevilmeyen rengi olan mor rengi kullanıyorum.

Aslında güzel renk ama kimse sevmiyor.

Mor formam ve hardal sarısı pantolonumu giyip kitaplarımı almak için kitaplığa yöneldim. Çantamı hazırlayıp aşşağı indim. Annemler masaya oturmuşlar ve beni bekliyolardı. Aç değilim diyemiyeceğim için kapıya yöneldim.

"Oğlum bir şeyler yemelisin."

Aç değilim ama bu basit şeyi söyleyemiyorum. Şaka gibi.

Annem de sofraya gelmediğimden aç olmadığımı anlamıştı.

Evden çıkıp okula yürümeye başladım.

Okulu seviyorum, sadece içindekileri sevmiyorum.

Okula girdiğimde etrafa hiç bakmadan sınıfıma yürüdüm. Sessizce sırama oturup dersin başlamasını bekledim. İlk ders kimyaydı. Sevdiğim bir ders ve hocada sınıf öğretmenimiz.

Hocanın sınıfa girmesi ile rahatlamıştım. Güne güzel başladım ve öyle de kalmasını istiyorum.

"Günaydın çocuklar"

"Günaydın"

Ben hariç herkes o basit kelimeyi söyleyebilmişti. Ne kadar acınası haldeyim ama.

Dersin ilerleyen dakikalarında hoca tahtadan soru açmıştı.

"Bu sorunun cevabını bilen olursa 30 ceza puanını sileceğim."

Elimi kaldırmıştım söyleyemesem de kaldırdım. Çünkü az da olsa ceza puanım vardı. Zaten benden başka tek bir kişi elini kaldırmıştı. Kim olduğunu bilmiyordum bu okula bu sene gelmiştim. Zaten okulda açılalı çok olmadı.

"Felix"

"iyon-dipol?"

"Yanlış"

Şans şuan elindeydi. Hocanın kaldırabileceği tek kişi bendim. Ama her zaman ki şey olmuştu.

"Listeden seçelim o zaman"

"Ama hocam o da el kaldırıyor?"

Beni işaret ederek konuşmuştu. Bu biraz rahatsız edici.

"Kaldırsa nolucak ki? Zaten bilemiyecek."

Arka sırada oturan çocuk, beni savunan çocuğa bakıp hadi cevap ver diyordu.

"Bilirse?"

"Bu ve altta ki iki sorudan en az iki tane bilirse bütün sınıfa kola ısmarlarım"

"Tamam. Bilemezse de ben ısmarlarım"

Ben cevaptan emin bile değilken bu çocuk nasıl iddiaya girebildi, hemde benim üzerimden, anlamıyorum.

"Kabul"

"Jısung tahtaya gel"

Evet yerimden söyleyemediğim için bütün sınıfın önünde ayakta rezil olacağım.

Yavaş adımlarla tahtaya gidip ekranda ki kaleme bastım. Yavaş bir şekilde dipol-i. dipol yazdım. İşim bitince hocaya döndüm.

Azcık alta kaydırıp ikinci ve üçüncü soruyu açtı.

Diğerlerinin de cevaplarını yazıp yerime geçtim.

Hoca soruları okuyup arka sırada ki çocuğa döndü.

"Sunoo, benim kolamı öğretmenler odasına getirirsin."

"Hocam emin misiniz? Yanlışı illa vardır!"

Hoca kafasını hayır anlamında sallayıp derse devam etmişti.

Aslında hepsini bilmeme ben şaşırmadım. Eski okulumda sınıf birincisiydim.

~~~

Okul bitmişti. Sunoo ne kadar gıcık biri olsa da sözünün eriymiş. Bütün sınıfa kola aldı.

Şimdi okuldan çıkmış eve yürüyordum.
Aniden birinin yanımda belirmesi ile sendeledim.
Bu sabah beni savunan çocuktu.

"Selam. Eve gidiyosun galiba?"

Kafamı evet der gibi aşşağı yukarı salladım.

"Beraber yürüyelim mi?"

Tamam der gibi başımı salladım. Sanki başka bir şey yapabilirmişim gibi.

"Bu arada ben Jeongin. Yang Jeongin."

Öne uzattığı elini tutup selamlaştık. Bende Han Jısung demeyin inanın o kadar çok isterdim ki.

Biraz daha yürüdükten sonra telefonunu çıkardı.

"Madem konuşamıyoruz mesajlaşalım."

Gülümseyip telefonu elinden aldım. Numaramı girip çaldırdıktan sonra tekrar Jeongin'e uzattım.

"Ben burdan dönüyorum. Yarın görüşürüz!"

El sallayıp uzaklaştı. Sanırım ilk defa arkadaşım oldu. Bu güzel.

__________________________________________________________________________________________

İçimdeki Müzik ~Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin