yukarıdaki şarkıyla bölümü okursanız daha zevkli olacaktır
-ˋˏ ༻❁༺ ˎˊ-
Panik atak, ani ve şiddetli endişe, korku ve fiziksel belirtilerle ayırt edilen bir anksiyete bozukluğu durumudur. Ve kesinlikle, en kötüsüdür.
Panik atağın evinizdeyken sizi bulması, şüphesiz bunu en kolay atlatabileceğiniz yer ve zaman dilimidir. Kendinizi rahat hissedebileceğiniz, tamamen size ait olan bir yerde...
Yani, okulda bunun yaşanması dünyadaki en berbat durumdur.
İnsanlar tepenize dikilir, herkes ne olduğunu görebilmek için birbirlerini iter ve kargaşa çıkarır. Hatta bazı adi şerefsizler sizinle alay eder. Çok fazla gürültü vardır ve siz de ne olduğunun, iyi olup olmadığınızın farkına varamazsınız.
Evet, belki şu an Ryūnosuke'nin tepesine dikilmiş aptallar, gürültü, ses ve diğer bütün o saçmalıklar yoktu ama sonuçta hâlâ okuldaydı.
Panik atağın kendini dersin ortasında bulduğunu anladığında, öğretmenden zar zor izin istemişti.
Tuvalete ne ara geldiğini, kendini o kabine nasıl attığını dahi hatırlamıyordu. Tek bildiği şu an klozet kapağının üzerinde oturmuş bir halde daha iyi olmayı beklemesiydi.
Ağlarken ve nefesini düzeltmeye çalışırken ses çıkartıp milleti tuvalete çekmek istemediğinden kolunu ısırıyordu. Isırdığı yerden mayhoş bir demir tadı gelince orayı kanattığını farketti. Bununla birlikte daha da çok ağlamaya ve ısırmaya başladı. Eğer ses çıkartırsa herkes buraya toplanırdı.
Sosyal anksiyete bozukluğu da buydu zaten. En iğrenç anınızda, hayatınız için çırpınırken bile "başkaları ne düşünür?" diye düşünmekti. Ve Ryūnosuke gerçekten o an öleceğini düşündü.
Nefesinin düzelmesini bekliyordu ama sanki daha da kötüye gidiyordu. Aldığı her nefes akciğerlerinde takılı kalıyor ve olmasından geç çıkıyor gibiydi. Ya da bazen o nefes akciğerlerine hiç ulaşmıyordu ve öylece kalıyor, onu boğuyordu. Hem bir yangının ortasında kalmış gibiydi, hem de tamamen kara batmış gibi.
Acilen toparlanması gerekiyordu. Çıkışta atari salonunda olması gerekiyordu. Duyduğuna göre Kyouka ve Kenji önemli bir şey bulmuşlardı. Lanet şey bitmeden kabinden dışarı adımını dahi atamazdı.
" İyi misin?"
Duyduğu sesle daha kötü titremeye başladı. Kabinin dışında, tuvalette birisi vardı ve büyük ihtimalle onu duymuştu. Ağzını açıp ona "evet" demek istedi ama başaramadı.
" Eğer biraz daha sessiz kalırsan öğretmenleri çağırırım? Ah Tanrım! İçeride her kim varsa, n'olur bana içeride sadece bir kişi olduğunu ve giyinik olduğunu söyle!"
Ryūnosuke tekrar bir şey diyemedi.
" Öyle mi? Tamam, öğretmenleri çağırıyorum o halde."
Pekala, bu bir panik atağın ortasında olan Ryūnosuke'yi korkutmaya yetmişti. Yalnız kalmak istiyordu, öğretmen ya da başka birisini istemiyordu.
Ryūnosuke birkaç adım sesi duyar duymaz, kendini kabinin kapısına attı ve güçlükle kilidi çevirdi, tuvaletin ortasına dikilmiş ona bakan siyah saçlı gence baktı.
" Güzel, giyinikmişsin."
O an Ryūnosuke hiç düşünmeden konuştu. Eğer şimdi yardım istemese bir daha asla isteyemezdi ve bir gün ölümünün bu illet yüzünden olacağına emindi.
" Panik atak geçiriyorum."
Karşısında kollarını kavuşturmuş gencin mor gözlerinde, korku ve endişe kırıntıları belirdi. Sakince Ryūnosuke'nin yanına gitti ve kolundan ona destek olup yere oturtturdu. Kendisi de hemen yanına çömeldi.
" Tamam, elimi tut. Bunun garip gözüktüğünün farkındayım ama işe yarayacak- sadece elimi tut."
Ryūnosuke kendinden beklemediği bir hızla önündeki gencin elini tuttu. Tırnaklarını geçirecek ya da hırsını çıkartabilecek ona benzer bir şey arıyordu ama bu kanlı canlı bir insan eli olamazdı.
" Bana bak..."
Ryūnosuke kendi gri gözlerini mor harelere dikti.
"...elimi sıkabilirsin, tırnaklarını da geçirebilirsin. Hırsını benden çıkartabilirsin, sorun yok."
Ryūnosuke sanki bu onayı bekliyormuş gibi tüm gücüyle tırnaklarını beyaz ele bastırdı ve daha çok ağladı. Karşısındaki genç yüzünü bile ekşitmedi, sessiz bir tavırla bunu yapmasına izin verdi.
" Şimdi sadece gözlerime odaklan tamam mı? Gözlerini sakın kapatma. Şu an ciğerlerinin sana acı çektirdiğini biliyorum, ama denemeliyiz. Burnundan nefes al, ağızından yavaşça ver. İşte böyle."
Ryūnosuke hiç tanımadığı bu gence güvenerek dediklerini yaptı. Artık ağlamadığını farketti, nefesi düzelmek üzereydi. Birkaç dakika sonra atağın sonlarında olduğunu farketti.
Atak tamamen bittiğinde siyah saçlının eline tırnaklarını geçirmeyi bıraktı.
" Sen...?"
" Fyodor Dostoevsky. Son sınıfım. Ve sen...?"
" Akutagawa Ryūnosuke. Ben de son sınıfım."
Fyodor içtenlikle gülümsedi, ama karşısındaki gencin beyaz gömleğinin kolunda kırmızı damlalar farkettiğinde gülümsemesi de soldu.
Yavaşça Ryūnosuke'nin gömleğinin kolunu sıyırdı.
" Panik atak sırasında mı oldu?"
Ryūnosuke utançla başını salladı.
" Evet, ben- kolumu ısırdım."
Ryūnosuke de Fyodor'un elini tuttu.
" Elin için özür dilerim. Acıyor mu?"
" Hayır ama senin kolun mosmor ayrıca kanıyor. Revire gitmeliyiz."
-ˋˏ ༻❁༺ ˎˊ-
bir ay sonra bölüm atınca kızlar gercekten 😨😨
This mind isn't mine, who am I to judge?
Oh, I should be fine, but it's all too much
I get overwhelmed so easily
My anxiety creeps inside of me
Makes it hard to breathe
What's come over me?
Feels like I'm somebody else
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗌𝗈𝗎𝗍𝗁𝗌𝗂𝖽𝖾 𝗁𝖾𝖾𝗅𝗌
Fiksi Penggemari should be fine, but it's all to much *bsd alternatif evren