Hikayemde bahsettiğim tarihi olaylar/efsaneler Kore'nin Japonya tarafından işgal edildiği dönemden esinlenmiş olsa da gerçeğe dayanmıyor, herhangi bir mitolojiden ya da tarihi olaydan alıntı değil.
'Taehyung! Hey! Taehyung! Sana sesleniyorum! Kaç! Taehyung!''
Düştüğüm yerde, etrafımdan kaçan ve beni oradan oraya savuran insanlar arasında girdiğim şoktan çıkmak adına nefesimi tutuyordum, herkes canını kurtarmak adına koşuştururken diğerleri önemli değildi. Kulaklarımdaki çınlama, silah ve çığlık seslerini bile bastırırken kolumdaki acıya indirdim kafamı.
Kan.
Gözlerim buğulanırken son kez olduğunu düşündüğüm derin bir nefes aldım. Korku her yerimi esir aldığı için olacak ki küçük bedenimi bu lanet yerden kaldırıp kaçamıyordum bile. Kulaklarımı esir alan uğultu ve çınlama, buğulanan gözlerim eşliğinde gürleştikçe dünya ile olan bağım kopmaya başlıyordu. Bilincimin bedenimi terk edeceğine emindim, yine de etrafımda olanları kavramaya çalışır şekilde etrafta göz gezdiriyordum.
Bedenim ileri-geri sarsılmaya başladığında; ruhum içine girdiği hiçlikten aniden çekilip çıktı ve duymayı yitirdiğim sesler tekrardan kulaklarıma erişti, ''Aman tanrım kendine gel Taehyung! Neden kaçmıyorsun? Vuruldun! Kanıyor, kaçmalıyız!'' Önüme ne zaman geldiğini, beni ne zamandır sarstığını bilmediğim çocuğu sonunda beynim algıladığında tanıdık bir yüz görmenin rahatlığı ile vücudum içinde bulunduğu şokun yerini ağlamaya bıraktı.
''Jungkook hyung! Ne yapacağım! Hyung! Aman tanrım, aman tanrım, askerler herkesi öldürdü! Öleceğiz!''
Jungkook, benden 4 yaş büyük olmasındandır ki beni hep korumuştu, bu gün olduğu gibi asla arkasında bırakmayan, şu anımızda bile beni kurtarmak için canını tehlikeye atacak kadar değer veren, kalan tek ailem. Fakat, kollarımdan sarsan henüz 12 yaşındaki çocuk bir anda büyük, üniformalı bir askere dönüştüğünde irkilerek geriye doğru kaçtım.
''Neler oluyor? Hyung?'' Nasıl oldu da şu an karşımda 20lerindeki Jungkook duruyordu ? Asker, gülümseyerek ayağı kalkarken kafamı sıvazladı, ''Korkma Tae, buradayım.''
Bulunduğumuz kaos ortamı kayboldu, sessiz ve loş bir odadaydık. Jungkook'a dikkatlice baktım, aniden hayatımı mahveden o yaşlı asker kahkaha kopardı, Jungkook yok olmuştu. Yaşlı olan eliyle odanın diğer ucunu işaret etti, irice açılmış gözlerimi gösterdiği yöne çevirdim, kanlar içinde yatan annem ile nutkum tutulmuştu.
Askere geri döndüğümde ise yok oldu. Bir tepedeydim, çok uzaktan gelen çığlık ve silah sesleri kulaklarımı esir aldı fakat bu defa korkmuyordum, Bedenim hiç bir şeyi sorgulamadan kalktı ve yürüdü. Tepeden aşağıya baktım, küçük kasabamdan silah ve çığlık sesleri yükseliyor, küçük çocuklar kurtarılmak adına ağlıyordu. Kulaklarımı kapattım, tiz bir çığlık attım, kendimi bu yerden kurtarmak belki de birilerine sesimi duyurmak için.
Kendi sesim beni o dünyadan çıkartıp uyandırırken, üzerimdeki çarşafıma sımsıkı sarılmış şekilde yatağımdan fırladım, gözümü yakan güneşe sinirle suratımı çevirdim ve gözlerimden akan yaşları elimin tersi ile silerek kendime gelmeye çalıştım. Her zamanki gibi elimi koluma atıp kontrol ettim. Kan yoktu, odamdaydım, rüyaydı...
12 yıl. Koskoca 12 yıl bu lanet rüyayı her gözümü kapattığımda görmeye alışmıştım. Zavallı ailemin, kardeşlerimin, komşularımın katledildiği güne her gece geri döndüm. Annemin beni korumak için üzerime kapanıp kanlar içinde kalmasını tekrar tekrar yaşadım.
Ben Kim Taehyung, 12 yıl önce işgalde olan ülkemde, küçük kasabamın mutlu çocuklarından birisiydim. Ülkemi işgal eden Japonya İmparatorluğu herkesi katledene kadar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fates'Feud ||TaeKook
Historical Fiction''Lütfen asker, eğer beni öldüreceksen bunu yüzüme bakmadan yap.'' Kanlar akan boynumdaki hançer biraz bile acı vermezken, her bastırışında kalbim biraz daha eziliyor, durmak üzere yavaşlıyordu sanki. Hırs bürümüş gözlerinin içine baktım. Biraz bile...