Yirmi sekizinci bölüm: Patates ( part 2)

6 1 0
                                    

Suratıma zoraki tebessüm yerleştirip Sina nın övgülerini dinlemeye devam ettim.
- Ve seni mutlu edecek bir ortak özelliğiniz daha var.
- Öylemi, ne peki?
- Rukiye de senin gibi ferace giyiyor ve hatta büyük başörtü takıyor.
O zaman bu ne demek oluyordu. Sina nın yanında hem feracesiz hem boynu açık durmakta ne demekti ! Artık dayanamayacaktım.
- Aa feraceli olduğunu bilmiyordum. Kuzenlerinin yanında giymiyor musun ?
- Yoo hayır. Giyiyorum tabiki. O konuda tavizim yok.
- Peki o zaman Sina nın yanında niye böyle duruyorsun !
Bu sorumun üzerine Sina patlattı gülmeyi. Ben ne olduğunu anlamadan hâlâ soruma cevap bekliyordum.
- Allah senin iyiliğini versin. Sen söylemedin mi hala Hafsa ya ?
- Ne söyleyecekti?
- Bak Hafsacım, bu öküz sana söylememiş o yüzden yanlış anladın. Sina benim süt kardeşim. O yüzden yanında böyle duruyorum.
- Ben özür dilerim. Kardeşi olmadığını bildiğim için yanlış anladım. Seni sadece kuzeni olarak biliyordum. Kusura bakma..
- Ne kusuru canım. Senin suçun yokki. Bende böyle bir şeyle karşılaşsam aynı tepkiyi verirdim. Bu arada sen Sina nın yanında feracesiz mi duruyorsun ? Yani bazı insanlar sözlülerinin yanında feracesiz duruyorlar. Sina senin bu tür konulara çok önem verdiğini söylemişti o yüzden sordum.
Kızgın bakışlarım bir kere daha Sina yı yokladı.
- Sina sadece bana değil sanada bazı şeyleri söylememiş anlaşılan. Bizim nikahımız kıyıldı o yüzden yani. Nikahtan önce feraceyle çıkıyordum.
- Ah Sina ahh ! İnsan kardeşine nikahlandığını söylemez mi ! Tam sopalıksın gerçekten.
- Ne yapayım, o zaman halandaydın sen. Geri dönünce de vakit olmadı işte.
- Neyse hadi hayırlısı olsun Hafsa. Allah tamamına erdirsin.
- Amin canım amin..
- Bu arada sen niye gelmiştin beyefendi?
- Seni sinirlendirmek için hanımefendi.
- Artık gidebilirsin o zaman beyefendi. Senin dedikodunu yapacağız.
- İşin gücün dedikodu zaten. Bare Hafsa yı günahına ortak etme.
- Sen arkadaşlarının yanına gitsene yaa. Bi başbaşa bırak bizi.
- Sana mı sorcam patates ?
- Tabiki bana soracaksın !
- Ya durun bi ya. Napıyorsunuz böyle?
Hem gülüyordum hemde konuşmaya çalışıyordum. Duysam inanmazdım. Beş yaşında çocuk gibi kavga ediyorlardı. Çok komiklerdi gerçekten.
- Çok komisiniz gerçekten. Kocaman insanlar , duysam inanmazdım.
- Bak Hafsa, gerçek yüzünü gör bu mandofonun . Sen bununla bir ömür nasıl geçireceksin ? Vallaha yazık sana. Bu mandofonla işin çok zor..
- Tamam durun artık. Sina sen niye gelmiştin?
- Ben..heh biraz sonra Kur'an okunmaya başlanacak. Tabakları hazırlayın diye haber vermeye gelmiştim.
- Tamam biz şimdi hazırlarız canım. Hadi git sen.
İkiside eski sakinliklerine dönmüşlerdi nihayet. Sina'nın Rukiye ye döndüğünü görünce savaşın henüz bitmediğini anlamıştım.
- Patates !
- Mandafon!
Sina tam karşılık vermek için ağzını açmıştı ki içerden gelen euzu besmele sesiyle diyeceğinden vazgeçti.
- Hadi görüşürüz birtanemm.
Canım demek normaldi de birtanem neydi yaa ! Birde Rukiye nin yanında.. Gözlerimin sonuna kadar açık, yüzümün kızarık olduğunu fark edince daha çok utandım.
- Hadi Rukiye tabakları hazırlayalım.
- Tabi yengecim hazırlayalım.
Ah Sinam ahh. Gene rezil oldum iyimi..





Kınalı Parmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin