24

349 35 9
                                    

Kütüphanenin kapısı ardından kapandığında çıkan gürültü birkaç öğrencinin dönüp Jeongguk'a bakmasına neden olmuştu. Onu yargılayan gözleri umursamadı, umursamayacağını bilenler dönüp Jeongguk'a ikinci kez bakmamışlardı bile. Her zamanki Jeon Jeongguk diye içlerinden geçirmek onlara yetmiş, belki fısır fısır arkasından konuşmuşlardı. Bunun sebebi birazcık da öğle yemeği için toplanılan yemekhanede çıkan kavgadan kaynaklıydı. Kavgayı çekenler çoktan sınıf gruplarında videoları paylaşmışlardı. Jeongguk bir kez daha ününe ün katarken ona kimsenin bulaşmaması gerektiğini hatırlatmıştı.

Salonun içinde ses yapa yapa ilerlemeye devam etti. Çıldırmış gibi Taehyung'u arıyor, sınav için kütüphaneye çalışmaya gelen diğer öğrencilere onun nerede olduğunu sorarak onları rahatsız ediyordu. Elini saçından geçirmişti. Kimse görmediğini söylüyordu, bazısı inadına söylemiyordu Jeongguk'a. Genç çocuk ise fazlasıyla emindi Taehyung'un burada olduğundan, neredeyse haftanın beş günü öğle teneffüslerinde yemekhaneye gitmek yerine buraya test çözmek için uğradığını bilirdi çünkü. Yanında da bitter çikolatası ve bir termos kahvesiyle de öğle yemeğini geçiştirirdi.

"Nerdesin be çocuk!" diye öfkeyle soludu. Etrafına bakınıyor, arkadaşının hangi masada olduğunu bulmaya çalışıyordu. Okulun kütüphanesinin bu kadar büyük olmasına lanet etti. Saygın bir okulda okumak ve birçok başarılı öğrenciyle bir arada okumak pek Jeongguk'luk bir seçim değildi. Büyükannenin zoruyla buraya yazılmıştı. Öğrenciler başarılı geçmişlerini bu koca kütüphaneye borçluydu, Jeongguk'un Taehyung olmasa içeri adım atmaya tenezzül dahi etmeyeceği bu kütüphaneye.

Derken onu gördü. Adımlarını hızlandırdı. Herkesten uzakta bir yeri tercih etmişti Taehyung. Kitaplıkların ardına saklanmış, sanki derin devlet mevzularını araştırıyormuşçasına önündeki kitaplara odaklanmıştı. Kalemini stresle oynatıyor, ses çıkarmasa da bacağını delicesine sallıyordu. Okul gömleğinin ilk birkaç düğmesini açmadan önce kravatını gevşetmiş ve üstündeki süveterden kurtulmuştu. Jeongguk onun okulun sıcak olduğu ile ilgili şikayetlerini hatırlayınca neden her an soyunabilirmiş gibi izlenim verdiğini anlamıştı.

"Taehyung!"

Jeongguk sessizlik kuralını bozduğu için birkaç kişinin söylendiğini duydu, her zamanki gibi konuşmalara kulak asmadı. Arkadaşı ise anında başını sesin sahibine çevirdi. Taehyung'un gözleri büyümüştü karşılaştığı manzarayla. Jeongguk'un kaşından süzülen kanı ve dudağının kenarındaki yarayı sindirmeye çalışmıştı. Sandalyesini geri ittirdi ve ayaklandı endişeyle esmer olan. İrileşen gözlerle temas kuran beden ise sert adımlarıyla öfkesini zeminden çıkardı.

"Tanrım, Jeongguk..."

"Tek kelime etme. Sinirden kuduruyorum şu an."

Taehyung hızla başını sallayıp ona oturması için yanındaki sandalyeyi gösterdi. Yüzünü halden hale sokmamak için kendisini zor tutuyordu. Ne zaman Jeongguk'un suratında o kırmızı lekeleri görse kusacak kadar midesi bulanıyor, sanki acıyı kendisi çekiyormuşçasına yüzü ekşiyordu.

"Anlat." dedi Taehyung tüm ders kitaplarını bir köşeye itip çantasından bir mendil çıkarırken. Onu bu halde bırakamazdı, tüm okulu bu dağılmış suratla gezmişti belli ki. "Anlat yoksa kendim gidip bulur ağızlarına veririm."

Mendili bulduğu gibi tekrardan Jeongguk'a döndü. Jeongguk gözlerini yummuş, yavaş olmaya özen gösteren hareketlerle temizlenmeyi bekliyordu. Yaralarına hafifçe üflenmesi iyi hissettirmişti, birazdan revire götürüleceğinden de emin olmuştu.

"Anlatırım anlatmasına da zaten görürsün. Telefonlarını çıkardı birkaç eleman."

"Sen yine de anlat. Videolara bakmak dahi istemiyorum."

lust for lifeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin