"Birden fazla dilek hakkım olsaydı eğer,
Saat 04.17'de hâlâ normal bir şekilde uyumayı dilerdim. Yarın okula gitmeyi arkadaşlarımla, öğretmenlerimle buluşmayı isterdim.Her şeyin normal olduğu, güzel bir sabaha uyanmak isterdim. Buz gibi esen rüzgarları hissetmeyi, soğuk ve hızlı bir şekilde yağan yağmurların altında ıslanmayı, o depremin etkisiyle uyanmayı, çenemin sürekli titremesini, dişlerimin birbirine çarpmasını ve
en çokta teyzemin enkazda olmadığı bir sabaha uyanmak isterdim..."~~~
Ama öyle olmadı. İstemediğim her şeyi yaşadım. Hem de en kötüsünü... Kaç gün elimize su değmedi, ellerimizi ve yüzümüzü yıkayamadık. Bir damla suyun ne kadar kıymetli olduğunu anladım.
Sevmediğim eşyalarımın, kıyafetlerimin değerini anladım. Özelliklede kıyafetlerimin... Bir sürü kıyafetim olmasına rağmen,"Kıyafetim yok!" dediğim anlar ve beğenmediğim kıyafetlerimi bir köşeye atıp, giymediğim anları hatırladım... Göz ucuma hepsi teker teker serilmişti, bende bir film izler gibi acıyla pişmanlıklarımı izlemiştim. O ufacık çoraba bile muhtaç olmuştum, soğuktan ayağımı hissetmemiştim, ayağım yoktu sanki. Yırtık bir çoraba bile razıydım. Sevmediğim yemeğe (mercimek çorbasına) bile muhtaç olduğumu fark ettim. Tüm bunlar benim canımı çok yaktı.
Önceden duyduğum pişmanlık duyguları, deprem ve deprem de yaşadıklarım beni cayır cayır yanan ateşin içine attı. Ateşi yakan odun parçaları ise yaşadığım acılardı. Bu ateş içimi kül etti. Küllerimi içimde bıraktı ve onları tek tek vücudumun bir parçasıymış gibi içime, kalbime külleri yapıştırdı. Bir daha çıkarmayacağına, ölene kadar bu külleri kalbimde taşıyacağımı söyleyerek, artçı depremlerle içimi daha fazla yakarak küllerimi arttırmaya çalıştı. Başarmıştı da...
Kalbim artık kapkara küllerle kaplıydı ve ben o içimi yakan küllerle yaşamaya zamanla alışacaktım...
Kaderin bana çizdiği yolu bilmiyordum, geleceği bilmiyordum. Bu büyük acıyı yaşayacağımı tahmin bile edemezdim. Sadece rüyalarımda görüyordum. Bende dahil hiçbir genç, hiçbir insan kaderin kendine nasıl bir yol çizdiğini bilemez. İyilik veya kötülüklerle dolu olan bu yolu, neler olacağını bilmeden yürür ve bu yolu herkes gibi yaşayarak, öğrenerek geçmek zorundadır...
Her adım ise bizi bir doğruya veya yanlışa götürür. Yanlış attığımız her adımda canımız yanar, ayaklarımıza diken saplanır. Canımız acır ve zamanla acının dinmesini bekleriz. Çıkmaz bir bataklığa düştüğümüz zaman ise çıkış yolumuz artık tükenmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASRIN FELAKETİ
Random"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup ta...